| |
Erzurum'da bir dizi inceleme...
Deplasmana giden İstanbul takımlarının futbolcuları nasıl hisseder artık biliyorum. Hayatımda ilk kez gittiğim bir gezide folklor ekibi tarafından karşılanmanın gururunu yaşadım... Görev bölgemiz Erzurum. Ödevimiz bir dizi incelemede bulunmak. Pasinler'e bağlı iki köyde, Kotandüzü ve Yayladağ'da iki yıl önce başlayan değişim programını yerinde görmek için bölgedeyiz. Yavuz Semerci, Emre Aköz, Şelale Kadak, Savaş Ay gördüklerini, hissettiklerini yazdılar. Bugün sıra bende. Olayın ne zaman ve ne için başladığının bir özetini yapmakta fayda var. İki yıl önce SABAH gazetesinden elde edilen gelirin yüzde biri TEMA ve Darüşşafaka Vakfı'na aktarıldı. 2 trilyon liralık bu gelir de köylerin kalkınması için kullanıldı; kullanılmaya da devam edilecek. İzlenimlere folklor ekibinin karşılama töreninden başlamak, dünya bir gaz bulutuydu sıfır noktasından başlamak gibi olacağından direkt konuya giriyorum. Minibüsümüzle Yayladağ'a yaklaştığımızda uzaktan ilk dikkati çeken özel giyimli köylüler oldu. Özel giyim dediğim astronot giysisi gibi bir şey. Aklımdan ilk geçen projenin kendini bir hayli aştığını ve köylülerin bir uzay programı için çalıştıkları veya caminin arkasına nükleer santral falan yapıldığı yönünde oldu. Meğer arıcılık yapıyorlarmış. Kıyafetler de arı sokmasından korunmak için giyilen türden. Yetkililerden edindiğim bilgiye göre piyasadaki balların sadece dörtte biri gerçek doğal şartlarda üretiliyormuş. Burada üretilmeye başlanan ballar zokasız. Mahsulü bekliyoruz efendim. Aslında ilgimi fazlasıyla çekti arıcılık. Arılar çalışıyor siz yatıyorsunuz... Daha çok kadınların uğraştığı arı kovanlarını geride bırakıp yapılan yeni ahıra doğru yöneliyoruz sonra. Yeni ahır demek eski olanı değiştirmek demek değil. Yani yeni ayakkabı alma şeklinde görmek çok yanlış. Yeni ahır demek yüzyıllardır sürdürülen ve artık gerçekten çağdışı olan hayvancılığın bilimsel kriterlere göre yapılması demek. GAP tv veya TRT bilmem kaçta yayınlanan Köyümüzden Mektup Var programı kıvamına düşmemek için ayrıntılara girmiyorum. Vereceğim tek ayrıntı kulak memesi kıvamında kötü kokan bi'şeye bastığımdır. Bi' de Şelale Kadak'ın beyaz pantol, beyaz ayakkabı tercihinin söz konusu şartlara ne kadar uyduğudur. Son olarak, yeni kuşak buzağıların inanılmaz sevimli, ve tabii ki çok daha sağlıklı ve gürbüz olduklarını eklemekte fevkalade fayda var. Doğuda köylülerin karşılaştığı iki büyük tehlike vardır. Biri damdan düşme, ki sezon açıldı, diğeri de tandıra düşme... İki sorun da giderilmiş gibi. Tandır yerine köye bir fırın yapılmış. Mezzaluna standartlarındaki fırından tüm köy halkı memnun. Düz toprak damların yerini de sac çatılar almış. Artık kar yüzünden su sızdıran ve göçen damlar tarihe karışmak üzere... Aynı gelişmeler Yayladağ'da da yaşanıyor. Köyün tek bir tuvaleti varken artık her evin içinde bir tuvalet var. İşin ilginç yanı köylüler artık alaturka yerine alafranga -köylülerin oturmalı dediği- istiyorlar. Bu orta sınıf bir Amerikalı'nın Volvo yerine uzay mekiği istemesi gibi bir durum. Bütün bu değişimler sinek vızıltısı tonunda gelebilir. Kanalizasyon yapılması, içme suyunun getirilmesi, meraların, ahırların ıslahı falan... Ama gelişmeler bunun çok ötesinde. Köylüler artık daha iyi yaşam koşullarında yaşayabileceklerini öğrenmeye başlamışlar. Artık soru sormayı öğrenmişler. Ve en önemlisi azar azar yükselmeye başlamış olsa da, yeni standartlarını kaybetmek istemiyorlar. Bunu istemedikleri için de öğrenmeye, kendilerini geliştirmeye mecbur olduklarını fark etmişler. Yani bu gelişmenin sürdürülebilir olması için gerekli olan virüs bulaşmış diyebiliriz. Özellikle kadınlar çok daha etkin iki yıl öncesine göre. TEMA yetkilileri, bu projeye gönüllü katılan gerçek kahramanlar öyle diyor. Erkekler kadınlarla fikir alışverişinde bulunuyorlar, üretime direkt katılıyorlar, yabancılarla konuşup, yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorlar ve daha çoğunu istiyorlar. Çok daha iyi durumdaki köyler Yayladağ ve Kotandüzü'nden "know how" almaya başlamışlar bile. Domino etkisi bölgede yavaş yavaş kendini gösterecek gibi.
|