İyi yolculuklar çocuklar
1 milyon 730 bin 850 çocuk yola çıkıyor, bir su dökülse bari yollara yollara. Onlar ilköğretime 10-11 milyon olarak başlamış bir "çocukluk"tan, kaderi bugüne bakiye kalanlar. 8-9 milyonunun kaderi üç aşağı beş yukarı çizildi. Kimi bir işe güce kenarından köşesinden tutunmuştu. Kimi ileride kolay kolay emekli olamamak üzere bir sigortalı işe... Kime aileden bir dükkana, tezgaha... Kimi usta yanında iş öğrenmeye... Kimi işsizliğe... Kimi lümpenliğe... Kimi kurslara, murslara, yeni umutlara... Kimi iş kuyruklarına... Kimi yeraltına çoktan tutunmuş... Kimi sadece boşluklara tutunur gibi yapabilmişti. O çocukluklardan bugüne "üniversite adayı genç" bakiyesi olarak gelen 1 milyon 731 bin kişi. "Eşit sınav"a yörelerinin, törelerinin, ailelerinin, liselerinin, öğretmenlerinin, gelirlerinin, geçimlerinin, dersanelerinin, dersanesizliklerinin, testlerinin, restlerinin, beslenmelerinin, yarı aç yarı tokluklarının, baş ağrılarının, diş ağrılarının, omuzlarındaki yüklerin, umursamazlıkların tüm eşitsizlikleriyle dalıp... Bu sözde fırsat eşitliği içinde bir gelecek arayacaklar. Birkaç saat, sözde geçmişlerini değerlendirerek, bir fabrikanın ince ayarlı makinelerinin titizliğiyle onları tasnif edecek, ambalajlayacak, doğrayacak, safraları atacak. Birkaç saat içinde, "şampiyonlar" haber olacak... Gururlu annelere, babalar gününde en güzel hediyeyi alanlar karışacak. Dersaneler ilk 100'e filan kaç kişi soktuğuyla, en gözde okullara kaç öğrenci attığıyla övünecek. Kimileri, ilk tercihini, en çok istediği yeri, gelecek garantisini tutturmanın huzuruna erecek. 1 milyon 300 bin genç daha, kapı dışında kalırken... Biliyor musunuz, "Üniversite kazandı" denilen 400 bin gençten, gerçekten "kazananlar"ın, istediği bir yere girip yarının sınırlı "iş arzı"ndan iyi bir pay alacakların sayısı 30-40 bini geçemeyecek.
"Başı örtülü, türbanlı girsin mi girmesin mi" diye tüm enerjisini tüketen bir devlet, hükümet, ve millet... Yök, mök... Asıl bu facianın üstünde hiç durmuyor. Belki çok katı bir hesaplama ama... "Mini mini birler" diye ilköğretime yolladığınız 10 küsur milyon çocuktan sadece 30-40 binini "en mutlu" kılmak üzere, doğraya doğraya, biçe biçe genç bedenleri ve zihinleri tüketen bir sisteminiz var. "Ne mutlu Türküm diyene... Övün, çalış, güven" diyor, hep bir ağızdan bunları bağırtıyorsunuz... Lakin, mutlu edemiyor, övünecek çok az şeye mahal bırakıyor, çalış dediklerinize meslek veremiyor, iş bile bulamıyor, güvenecek dalların çoğunu kurutuyorsunuz. Bu, yeryüzünün en büyük "katliam" larından biri... En büyük israflarından, en vahim erozyonlarından ve en büyük vurdumduymazlıklarından biri. "Dersane sistemi" ni mutlu kılan, ama bir ülkenin tüm eğitim, öğretim, umut ve mutluluk sistemini çürütmüş bir hikaye bu.
Yine de yolunuz açık olsun çocuklar. Ailenizin bekledikleri... Vatanın sizden bekledikleri filan bir yana. Tüm masallar, tüm hikayeler ve tüm balonlar da bir yana. Bugün, bir vesileyle, ne pahasına olursa olsun kendinize saygı duymayı, ne pahasına olursa olsun onurlu bir insan olarak bu hayata tutunmayı ve her şeye rağmen mutlu olmayı çok çok isteyebilirsiniz.
|