| |
Sakal ile bıyık arasında
Avrupa Birliği en az bir yıl sürecek "Alacakaranlık kuşağı"na ya da "Buzul çağı"na girdi. Dahası, "Sonunda nasıl bir AB ile karşılaşılacak" sorusunun yanıtı yok. Ancak dönem başkanı Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker'in 14 saatlik kördövüşünün ardından yaptığı açıklama, durumun vehametini anlatmaya yeterli: "Avrupa'nın geleceği çok belirsiz görünüyor. Tahmin edebileceğinizden çok daha derin bir krize gireceğiz." Peki biz ne yapacağız? Üstelik zirvede, 25 liderin uzlaştığı tek konunun Rum kesiminin gümrük birliğine dahil edilmesini öngören Ek Protokol olduğunu ve Türkiye'ye müzakerelerden önce o belgeyi imzalama çağrısı yapıldığını düşünürsek...
Baykal ve Chirac İmzalamak mı doğru, yoksa Baykal'a kulak vermek mi? Baykal, "AB'de 'Türkiye'yi kenarda bıraksak daha iyi olur' anlayışının şekillendiğini" ifade ederek, "Hükümete bu koşullarda Türkiye'nin Kıbrıs davasına çok büyük zararlar verecek Ek Protokol'ü imzalamayın çağrısı yapıyorum" dedi. Baykal'ın çıkışında galiba "Le Figaro"nun de etkisi oldu. Fransız gazetesi, Baykal'ın uyarıyı yaptığı gün "Chirac çark etti" başlığıyla, "AB'nin artık genişleme sürecini götüremeyeceğini" söylediğini yazdı. Ancak aynı gün Elysee Sarayı sözcüleri, "Le Figaro'nun manşetinin asparagas olduğunu" bildirdiler. Zaten gelişmeler de bunu doğruladı: * Zirve sonuç bildirisinde Türkiye'yle müzakerelerin 3 Ekim'de başlayacağı teyit edildi. * Chirac "Ankara'yla müzakereler kesinlikle etkilenmez" dedi. Ancak... Gerek Chirac'ın cevabında, gerekse bildiride insanın içine kurt düşüren satır araları var.
Üç belgedeki mesajlar Chirac, "Türkiye etkilenmez" dedi ama ekledi: "Tabii Avrupa'nın talepleri artma eğiliminde olacak." Bildiride müzakerelerin 3 Ekim'de başlayacağı doğrulandı ama, Aralık 2004 zirvesinin yanı sıra Haziran 2004 zirvesine de atıf yapıldı ve "Genişlemeyle ilgili unsurların tümüyle uygulanması gerektiği" vurgulandı. Ne anlama geliyor bunlar? Yanıtı iki zirvenin bildirilerinde arayalım. Haziran bildirisinde Ek Protokol çağrısı dışında en önemli cümle şu: "Güneydoğu Avrupa'daki durumun Avrupa'daki uygulamalarla uyumlaştırılması..." Aralık bildirisinde ise müzakere sürecinin AB Komisyonu'nun her yıl yenileyeceği Katılım Ortaklığı Belgesi'ne ( KOB ) bağlı olacağı belirtildi. Komisyon'un o zirveye sunduğu tavsiye kararında da ilk KOB'un 2005 baharında hazırlanacağı (henüz ortada yok), yıl sonunda da liderlere "Reformların durumu" raporu sunulacağı bildirildi, "Reformların hızı, müzakerelerin gidişatını etkileyecek" denildi. Tüm bunların anlamı şu: Müzakelerin yol haritası Çerçeve Belgesi'nde ve ardından KOB'da, özetlediğimiz üç metinde üstü kapalı değinilen taleplere yer verilmesi olasılığı var: Güneydoğu, belki Ermenistan sınırı, belki Rumlar'a temsilcilik açma izni gibi. (Not: Üç gün önce dikkati çekmiştik.) Üstelik bu tür taleplerin yer alabileceği belgeler Türkiye'nin Ek Protokol'ü imzalamasından sonra belli olacak! Peki şimdi kime kulak verelim? Hükümete "Sakın imzalama" uyarısı yapan Baykal'a mı? "Kriterleri, koşulları harfi harfine yerine getirin, karşıtlara koz vermeyin" diyen AB Komisyonu'nun genişleme komiseri Olli Rehn'e mi? Türkiye'yi çok zor günler bekliyor...
|