Rezervlerimizi 100 milyar dolara çıkarabilecek miyiz?
Döviz rezervi biriktirmenin sanatsal bir yönü vardır. Merkez bankalarının, döviz satın alması yoluyla piyasaya çıkacak para nedeniyle oluşacak likidite fazlasını geri çekme yöntemleri, işin sanatsal detaylarını oluşturur. Bu detayların iyi düşünülmesi ve bir bütün halinde uygulanması gerekir. Türkiye'nin döviz rezervlerini, mevcut 37 milyar dolar düzeyinden, 100 milyar dolara çıkarmanın, bizi iç ve dış döviz şoklarından koruyacağı kesindir. Güven sağlar. Spekülatif hareketlere baştan mani olur. Ancak, satın alınacak net 60 milyar dolara yakın dövizin bir maliyeti vardır. Bu dövizler karşılığında piyasaya çıkan likiditenin çekilmesi için ödenecek faiz miktarı, bu maliyetin kaynağını oluşturur. Dolayısıyla, maliyetin kim tarafından, nasıl ve ne ölçüde üstlenileceği sorununun baştan çözümlenmesi şarttır.
Maliyeti kim üslenecek? Burada üç noktayı tartışmak gerek. 1.Rezerv biriktirmek için Merkez Bankası'nca çekilecek likiditenin önemli bir maliyet unsuru oluşturacağı kesindir. Bugünlerden örnek verirsek, Merkez Bankası ister gecelik, isterse mevduat sertifikası ile olsun yıllık yüzde 15'in altında bir maliyetle fazla parayı çekemez. (Bu işlemin faizleri yükseltmesini ve ayrı bir ekonomik maliyet yaratmasını burada dikkate almıyoruz.) Buna karşı, satın alınacak dövizleri uluslararası piyasalarda , en fazla yüzde 4-5 faiz oranları ile değerlendirilebilir. Döviz kuru, diğer paralara karşı değer kazanırsa, ek bir maliyetin de ortaya çıkacağı kuşkusuzdur. Bu durumda, devamlı zarar edecek Merkez Bankası'nın ve yükü Hazine'ye gidecek rezerv birikimi işleminin arkasında kimin, ne derecede duracağı konusu önem kazanmaktadır. 2. Bu maliyeti paylaşmak üzere, Hazine'nin ihtiyacından fazla borçlanıp Merkez Bankası'na mevduat yapması başka bir yöntemdir. Bu yol ile de fazla likidite çekilebilir. Ancak bu yöntemde değişen unsur, maliyetin doğrudan Hazine'nin sırtına binmesidir. 3. Yukarıdaki hususlar bir ölçüde çözümlenebilir. Esas sorun, "rezervlerimizi artıralım" şeklindeki doğru kararı alacak politikacı ve hükümetin, daha sonra bunun arkasında durup duramayacağıdır. İleride "Hazine'yi zarara soktun" diye başına çorap örülebilecek politikacılar, bu sorumluluğu alma konusunda hep tereddüt içinde kalmışlardır.
Sistem önerilmişti IMF ile ilgili belgelere baktığımızda, bu konunun gündeme geldiğini anlıyoruz. Bir yıl önce, 15.Temmuz.2004 tarihinde IMF'ye verilen niyet mektubunun 15. paragrafında "borç idaresinin güçlendirilmesi ve para politikasının etkinleştirilmesi" amacıyla Hazine ve Merkez Bankası arasında genişletilmiş işbirliği şeklinde bir konu yer almış. Hazine ihtiyacından daha fazla borçlanıp, bunu mevduat olarak yatırarak Merkez Bankası'nın sterlizasyon işlemlerine (para çekmesine) yardım etmesi düşünülmüş. Bu konuda Eylül 2004'e kadar bir aksiyon planı hazırlanması da öngörülmüş. Sonra ne oldu bilmiyorum ama 26. Nisan. 2005 tarihli son niyet mektubunda bu konuda hiçbir "niyet" yer almıyor. Döviz rezervi biriktirmenin bir sanat olduğunu belirtmiştim. Bizde ise sanat kavramını aşan yönleri biraz fazla.
|