| |
|
|
Başarı kalıcı olduğu zaman anlamlıdır
İnsanlar nedense yaşamı maraton gibi koşmak gerektiğini çoğunlukla unutuyor. "Başarı" veya "Zafer" göreceli kavramlar. Bir parti liderinin seçim kazanması, bir generalin savaşta düşmanını yenmesi de zaferdir, milyonlarca gencin katıldığı bir sınavda bir öğrencinin birinci olması da. Ama bu zaferin kalıcı hale gelip gelmediği ancak zaman içinde anlaşılır. Zaferden zafere koşan Napolyon, Waterloo yenilgisi ile St. Helen'deki sürgünle noktalamadı mı hayatını? Hitler'in Paris'i zaptedip, Fransa'nın teslim anlaşmasını imzaladığı günkü coşkulu görüntülerini belgesellerde izlemedik mi? Türkmenistan'ı babasının malı gibi gören Türkmenbaşı'na, komşu cumhuriyetlerden birinin lideri "Her yere heykelini diktiriyorsun. Bu heykeller bir gün yıkılacaktır" demiş. Türkmenbaşı da gülerek cevap vermiş: -Ben öldükten sonra heykellerimi yıksalar ne değişir ki? Oysa defalarca gördük ki yaşam denilen maraton, bazen bir ömür boyu bile sürdürülemiyor. Türkiye'nin toplumsal yaşamında çeşitli dönemlerde iktidarları, servetleri, başarıları ile zirvelerde dolaşan isimlerden kaçının, hala aynı konumda olduklarını hesaplamaya çalışın. Lisede, üniversitede sınıf birincisi olan arkadaşlarınızın şu anda hayattaki derecelerine veya sahip oldukları mutluluğun durumuna bakın. Tabii ki hayatta "Şans" diye bir etken vardır. Tabii ki "Sağlık" bazen insanı beklenmedik anda zor duruma düşürür. Elbet "Kaza" geliyorum demez. Ama genel olarak hayatı, nefesinizi hep ayarlayarak, ne zaman finişe kalkacağınızı hep hesaplayarak, sade toplumun değil, kendinizin de kurallarını çiğnemekten kaçınarak koşacaksınız. "İhtiras" ayıp değildir, itici bir dürtüdür. Ancak "Aç gözlülük" bir zaaftır, sonunda insanın başını belaya sokan bir huydur. "İktidar", "Servet", "Şöhret" insana güç katar. Ancak bunlar kalıcı değildir. Siz bilginiz, kişiliğiniz, tutarlılığınız ile iktidara, servete, şöhrete bir anlam kazandırırsanız, bunlar sizin kimliğinizin üzerine çıkmaz. İshak Alaton anlatmıştı. Gençliğinde İsveç'te bir fabrikada çalışırken, Hollandalı bir arkadaşı onu hafta sonu tatili için Kopenhag'a davet etmiş. Meğer bu arkadaşının babası Hollanda'nın eski dışişleri bakanı olan çok saygın bir politikacıymış. Amsterdam'da bu iki genci, lüks bir lokantaya götürmüş bu yaşlı politikacı. Lokantaya girince herkes ayağa kalkmış, adama saygı göstermişler, masalarına gelip adama hoş geldin demiş pek çok kişi. İshak Alaton "Kopenhag gibi bir kentte herkesin sizi tanıması ne kadar etkileyici bir olay" demiş adama. Yaşlı politikacı gülerek cevap vermiş: -Kopenhag Hayvanat Bahçesi'nde bir şempanze var. Onu herkes tanır. Ama o kimseyi tanımaz, demiş. Vehbi Koç, tek parti CHP'nin güçlü adamlarından Saffet Arıkan'ı anlatırdı hep. Arıkan İnönü'ye yakın ve iktidarın odağında olduğu zaman evi konuklarla dolup taşarmış. Gözden düştüğü zamanlarda da evinde yalnız otururmuş. Bir deyim vardır. Oturduğu koltuktan veya sahip olduğu servetten ötürü burnu havada gezenlere "Ekin iti gibi" derler. Buğday tarlasında koşan köpekler, buğday başaklarının dikenleri burunlarına batmasın diye başları havada ilerlermiş. Oradan geliyor bu deyim. Anlık başarıların veya zaferlerin ekin itine çevirdiği insanların, daha sonra ne hale geldiklerini hiç unutmayın. Yaşamak gerçekten zor bir zanaattır.
|