Sorumlu bulundu: Avrupa Merkez Bankası
Her ekonomik karışıklıkta bir sorumlu aranır. Fransa ve Hollanda'nın "hayır"ının ardından da aynı şeyler oldu. Bu ülkelerin AB'ye ilişkin mutsuzluklarının birincil nedeni olarak, son beş yılda gerçekleşen düşük büyüme oranları gösterilince, oklar Avrupa Merkez Bankası'na çevrildi. Kuruluşunda öngörülen prensipler gereği, sadece fiyat istikrarını hedefleyen bu merkez bankası eleştirilmeye başlandı. "Acaba yıllık enflasyon oranı hedeflenen yüzde 2'nin biraz üzerinde olsaydı, ABD'deki gibi büyüme yüksek gerçekleşebilir miydi?" sorusu gündeme geldi. Bunun yanında, Euro'nun, dolara kıyasla güçlü duruma gelmesinde, Avrupa Merkez Bankası'nın son iki yıldır faiz oranlarını değiştirmemesi de ayrı bir eleştiri noktası oldu.
Politikacıların hedefi Genelde, ekonomik karışıklık ve krizlerde sorumluluğu bağımsız merkez bankalarına atmak sıkça gözlenen bir oluşum. Bu, sadece bizde gözlenmiyor. Avrupa Merkez Bankası için de durum aynı. Böyle durumlarda merkez bankaları politikacıların gözünde birincil hedef. Banka'nın başkanı Jean-Claude Trichet ise potansiyelinin altında gerçekleşen düşük büyümenin nedenlerini başka faktörlere bağlıyor. Ona göre, petrol fiyat artışları, bunun yarattığı belirsizlik ortamı ve yapısal reformlardaki gecikmeler Avrupa'da düşük büyümeye yol açıyor. Başkan'ın bu konuda haklı olduğu noktalar var. Ancak, ABD, Avrupa Parasal Birliği ve İngiltere merkez bankalarının büyüme konularına farklı yaklaşımlarını da burada belirtmek gerekir. ABD 1929 büyük krizini hiç unutmuyor. Kriz sonrası oluşan ekonomik durgunluk ve reel sektörün çöküşü, büyümeyi aşağıya çekti. İşsizlik en önemli sorun oldu. Bu nedenle ABD, düşük enflasyona büyüme ve istihdam ile birlikte aynı derecede önem veriyor. Düşük enflasyonda maksimum büyümeyi hedefleyen para politikası stratejisi, günümüzde de geçerliliğini koruyor.
Avrupa'nın yaklaşımı Avrupa'da ise durum farklı. Avrupa ülkeleri, özellikle Almanya, Birinci Dünya Savaşı sonrası gözlenen çok yüksek oranlı enflasyonu akıllarından çıkarmıyorlar. Fiyat istikrarını en önemli politika hedefi olarak almalarında, bu yaşadıkları dönem hiç unutulmuyor. Ancak, bu ülkeler de büyümeyi gözden kaçırmıyorlar. ABD'den farkları, düşük enflasyonun daha sağlıklı ve yüksek oranlı büyüme yaratacağı noktasına dayanıyor. İngiltere ise ortada. İngiliz Merkez Bankası Başkanı Mervyn King, "Merkez bankaları sadece enflasyondan başka bir şey düşünmeyen kurumlar değillerdir. Enflasyondaki dalgalanmalar kadar, üretimdeki dalgalanmaları da dikkate alırlar" şeklindeki yaklaşımı ile ortada bir yerde pozisyon alıyor. Avrupa Merkez Bankası'nın enflasyon konusunda diğerlerine kıyasla daha hassas yaklaşımı, bu tür bir karışıklık çıktığında eleştirilerin kaynağını oluşturuyor. İşler normal gitseydi, yapısal reformlar yapılabilseydi, petrol fiyatları artmasaydı veya AB Anayasası referandumlarında sorun çıkmasaydı, bu eleştiriler de ortaya dökülmeyecekti. Bardağın dolu tarafına bakılacaktı. Kanımca Avrupa Merkez Bankası'na yöneltilen eleştiriler haksız. Banka kendisi verilen görevi yerine getiriyor. Üye ülke yöneticileri bu politikaları onaylamıyorlarsa, değiştirmek kendi ellerinde.
|