|
|
Korsan fıkıh musluğu
Kocaeli'nin Dilovası ilçe belediyesince yapılan bir araştırma, çağımız dindarlarının cahillikten çok daha amansız bir bela ile karşı karşıya olduğuna ilişkin ürkütücü bir belge niteliğinde. Cehaletten büyük olan bu bela 'çarpık bilgi' ile kirlenmektir. Belediyenin araştırmasına göre kaçak su kullandıkları belirlenen bin beş yüz (1500) abone 'haram kaygısı'ndan kurtulmak için cümle dinlere ve cümle akıllara ziyan bir çözüm geliştirivermişler. Bu sivil mollacıklar, 'boğazlarından haram geçmesin' diye sadece mutfaktaki muslukları sayaca bağlayarak içtikleri ve yemeklere kattıkları suyun parasını ödüyor, öteki amaçlarla yararlandıkları miktarı ise kaçak olarak kullanıyorlar. Aman ne sivri zeka, ne güçlü iman?! Hangi zamane allamesinin veya 'siyasal İslam müçtehidi'nin ruhsatı ile bu çözümün geliştirildiğini kestiremeyiz ama bir şeyi biliyoruz: Söz konusu şapşal çözüm pek öyle istisnai bir durum değildir. Çarpıtılmış, bozulmuş, eksikli hale getirilmiş İslami anlayışa daha pek çok alanda rastlamakta, bu türden sayısız fetva maskaralığına tanık olmaktayız. Bir kitabımda 'Korsan Fıkıh' başlığı altında tartıştığım ve biraz da alaya aldığım bu sakat mantığın yaygınlığı maalesef ürkütücü boyuttadır. O kadar yaygın ki, hasbelkader kendilerine azçok bir şeycikler öğretmeye çalıştığım insanlar arasında bile benzeri sersemce duyarlılıklara rastlarım. Sözgelimi bir yakınım kumarda kazandığı parayı asla çoluk çocuğuna yiyecek tedarikinde kullanmıyor ama gönül rahatlığı içinde özellikle ayakkabı satın almaya harcayabiliyor. Haramı boğazdan aşağı indirmiyor da yerlerde sürüyor, üstüne basıyor ya; mesele yok! İslam'ın getirdiği Tevhid ilkesi var oluşun hiçbir boyutunu ihmal etmeyen, eşyanın her yönüyle kuşatabilen bir bütüncüllük, bağlantılılık ve birliktelik içerip önerirken böyle sarsak çözümler benimsetebilen bir dindarlık türü bizatihi sapıklık değil de nedir? Bu çarpıklık bir hemşerimin öyküsünde simgeleşir: Muhterem hacı efendi Rize'de en yüksek faizi hangi bankanın verdiğini tespit edip içeri dalar. Parasını yatırmak üzere görevli kıza işlemleri yaptırmaya başlar. O sırada kızcağızın parmaklarına dikkat kesilir. Eyvah, o da ne?! Hanımefendinin tırnakları boyalı! Hacı efendi faiz hesabını bırakıp cünüplük meselesini kafasında tartmaya başlar: 'Yazık ki ne yazık! Bu kızın tırnakları boyalı olduğuna göre cünüplükten temizlenirken bütün vücut yüzeyine su değmiyor. Dolayısıyla boy abdesti alınmamış oluyor. (Bu bilgi ilmihal açısından doğru!) Demek ki bu kızımız çok büyük günahkar.' Lakin bunu nasıl söyleyecek? Hacı adam şimdi bir hanımla böyle cünüplük, boy abdesti gibi azçok müstehcen bir meseleyi nasıl konuşacak? Zar zor kendince usturuplu bir cümle geliştirir: - Kizum, hau tirnaklaruni boyatiyisun ya, o ne kadar beyuk bir günahtur biliyi misun? Kızcağız ne desin? 'Hacı baba senin inanç sistemine göre faiz mi daha büyük günah, tırnak boyamak mı?' diye soracak hali yok. Hayatımız zamane dindarlığının ürettiği çarpıklıklarla dolu dolu geçiyor. Şapşal fetvalarla kendimizi güya günün şartlarına uydurup dindarlığı kimselere bırakmıyor ama beraberinde inancımızın yasakladığı bir sürü fiili işleyebiliyoruz. Sözgelimi filancanın içki içmesini korkunç bir günah olarak görebiliyor ama inandığımız Kur'an-ı Kerim tarafından 'kardeşinin etini yemek' kadar çirkin bir iş sayılan dedikoduyu terk edemiyoruz. Günümüzde İslam dünyasının en büyük sorunlarından biri bu yaygın 'Korsan Fıkıh' kültürü olsa gerek.
|