Beni sokmayan 'yalan'
Türkiye'nin AB üyelik adaylığının geleceği şöyle dursun, bizzat AB'nin kendi geleceği, -özellikle de 'siyasi bütünleşme tasarısı' olarak AB'nin kendi geleceğikökünden tartışılırken bu işin gerçeğine bir de 'yalan penceresi'nden bakalım: Aşağılık duygusu içinde Avrupa'yı tereddütsüz kutsayan biri olmamakla beraber pek çok iş ve özelliklerini saygıya değer bulurum. Hatta çağdaş Avrupa kültürüyle gelişen bazı devlet uygulamalarını neredeyse Hazret-i Peygamber'in tavsiyelerine bire bir sadık icraatlar sayarım. Sözgelimi Avrupa'da özellikle kamuya karşı yalan söyleyene mutlaka fatura kesilmesi gıpta ile izlediğim bir uygulamadır. Ne yazık ki, Türkiye'de artık yalan söylemek olağan karşılanıyor. Siyaset yapmayı neredeyse yalan söylemekle eşdeğer görüyoruz. Neden? Efendim siyaset işte, ne yapsın, öyle gerekebilir. Avrupa ile Türkiye arasındaki sadece bu fark bile bizim AB ile bütünleşmeye aday olmadığımızı haykırıp durur. Yalan konusunda, özellikle de siyasetçinin yalancılığı konusunda Avrupa'nın sergilediği duyarlılıkta en önemli paylardan biri medyanındır. Orada bir siyasetçinin yalanı açığa çıktığı zaman gazete ve televizyonlar katıksız bir özgüven içinde ona çullanırlar. -Sen halka yalan söyledin. Her suç affedilir ama bu affedilemez. Artık orada duramazsın! Hasılı Batı medyası yalan söyleyen siyasetçinin canına okur. Bizimki ise en çok mırın-kırın edebilir. Bu farkın iki ayağı var: 1) Batıda medyanın var oluşu ve geleceği hükümetin iki dudağı arasından çıkacak sözlerle kayıtlı değildir. Orada medya patronları hak etmeyecekleri kamu varlıklarını özelleştirme veya başka ad altında ele geçirmek için gazete veya televizyonlarını silah olarak kullanamazlar. 2) Batıda gazete ve televizyonlar kendi halklarına yalan söylemeyi ilke edinmedikleri için bu suçu kovalayabilmektedirler. Tabii bu medyanın doğruculuğu 'öteki'ne yönelik olarak pek geçerli değildir. Özellikle Türkiye söz konusu olduğu zaman Batı medyası başkalarının yalanına kolayca alet olur, sık sık kendisi de yalan söyler. Ermeni soykırımı konusunda bu yaklaşımı en iğrenç şekliyle görürüz. Tek taraflı yayınlar yaparak en azından dolaylı yalancılıktan sakınmazlar. Bu yüzden Avrupa medyasının yalan karşıtlığı evrensel bir ahlaki duyarlılık olmaktan çok, tipik faydacı bir tavırdır. Bu tür bir yalan karşıtlığının tercümesi şöyledir: -Öteki ülke insanlarını aldatabilirsin ama beni ve benim halkımı asla! Beni sokmayan yalan bin yıl yaşasın! Avrupa medyası halkına karşı yalancı olmadığı için, olmamaya azami ölçüde özen gösterebildiği için kendi siyasetçilerini hesaba çekebilmekte, gerçeğe aykırı beyanlarından ötürü analarından emdikleri sütü burunlarından getirebilmektedir. Ya buralarda durum nedir? Sen yalancı, siyasetçi de yalancı; hadi gel de yakasına yapış! Bu kadar ağır pişkinlik, bu kadar derin yüzsüzlük, yalancılık konusunda en küçük bir kaygı ve duyarlılık hissetmeyen gazete ve televizyonlarımız için bile fazladır. O yüzden kolay kolay kimse siyasetçinin yalanını yakalamaz, yakalasa bile üstüne gidip 'sen nasıl halkı kandırırsın' diye hesap sormaz. Kaldı ki bizim medyamızda ve halkımız arasında siyaset çoğu zaman 'ustalıklı yalan söyleyebilme sanatı' olarak algılanmaktadır. Medyamızın ve halkımızın yalancılığa böylesine fiili bir meşruiyet kazandırması, siyasetçiyi de büsbütün rahatlatmıştır. Nitekim dün Takvim gazetesinde Nazif Okumuş'un vurguladığı gibi Başbakan Erdoğan, iki bakanı tarafından fiilen yalancılıkla suçlandığı halde kimsenin kılı kıpırdamamıştır. Ne başbakana 'niye yalan söyledin' diye sorulmuş, ne de başbakan kendisine bu suçlamayı yönelten eski bakanlarına bir çift laf edebilmiştir. (Kaldı ki Nazif Okumuş'un yazısında ele aldığı bir başka iddia daha var ki, o başbakan için muazzam bir talihsizliktir. Eski Bayındırlık Bakanı Ergezen 'bir bakan ya hırsız olduğu için veya hırsızlığı engellediği için görevden alınır' dediği halde başbakandan tek kelimelik bir tepki gelmemiştir. Böyle bir durumun ne anlama geldiğini -Okumuş'un vurgulamasından sonra- tekrarlamaktan utanıyor, başbakan adına kahrediyorum.) Demek yalan söylemek bu kadar basit bir iş ha.. Sahi, hemen herkesin yalan söylemeyi çok doğal karşıladığı bir ülkenin AB'ye üye olabileceğine gerçekten inanan var mı? -Anlat anlat, 'AB'ye gireceğiz' de, yalan da olsa hoşuma gidiyor!
|