| |
Ankara-Şam-Washington üçgeni
Başbakan Erdoğan'ın Başkan Bush'la, Dışişleri Bakanı Gül'ün de meslektaşı Rice ile yapacakları görüşmelerin en dikenli konusunu hiç kuşkusuz Suriye'yle ilişkiler oluşturacak. Zira Türkiye'den Suriye'ye baskı yapmasını isteyen ABD yönetimine göre, Ankara tam tersi bir tutum izliyor. Hatta her fırsatta Şam'a yapılan geziler, ABD, Fransa ve Birleşmiş Milletler'in uyguladığı tecrit politikalarının etkisini zayıflatıyor. ABD Kongresi'ndeki Türkiye dostlarından Robert Wexler geçen hafta Erdoğan'a Beyaz Saray'ın bu rahatsızlığını açıkça anlattı: "Türkiye, Suriye'yi baskı çemberine almayı amaçlayan uluslararası cepheye rağmen bu ülkeyle ilişkilerini sürdürüyor. Oysa biz Türkiye'nin de ortak cephede yer almasını istiyoruz."
Kanlı iktidar savaşı Suriye köşeye sıkıştırılmış kedi gibi. Kendisiyle birlikte çevresindeki her şeyi, herkesi havaya uçurmaya kararlı intihar eylemcisi psikolojisine girdiğini bile söyleyebiliriz. Bir avuç Baas-ordu-gizli servis yöneticisi, iktidarlarını korumak için herşeyi göze aldılar. Suriye karşıtı Lübnanlı gazeteci Samir Kassir'in, tıpkı Refik Hariri gibi güpegündüz Beyrut'un göbeğinde öldürülmesi gözü dönmüşlüğün son örneklerinden biri. Bu cinayet, Suriye'nin sadece görünüşte Lübnan'dan çekildiği, gizli servisi El Muhaberat'ın hâlâ varlığını sürdürdüğü anlamına geliyor. Kassir'le aynı günlerde Suriye'nin önde gelen Kürt din adamlarından, Nakşibendiliğin Haznevi kolunun önemli ismi Şeyh Maşuk El Haznevi ölü bulundu. 10 Mayıs'ta Şam'da kaçırılan El- Haznevi'ye üç hafta işkence yapıldığı, sonra da vahşice öldürüldüğü belirlendi. Şam'daki İslam Araştırmaları Merkezi'nin başkan yardımcısı olan insan hakları savunucusu El-Haznevi kaçırılmasından kısa süre önce Avrupa'da bir dizi temasta bulunmuştu. Görüştükleri arasında Müslüman Kardeşler'in sürgündeki yöneticilerinden Ali Sadreddin El-Beyanuni de vardı. ABD'nin rejim değişikliği için Müslüman Kardeşler'le de diyalog başlattığını bilen Şam'ın El-Haznevi'yi ortadan kaldırması için yeterli neden! Şimdi din adamının memleketi Kamışlı'da kan gövdeyi götürüyor.
Kaza mı, yoksa mesaj mı? İşte tam da bu çifte infaz günlerine denk gelen füze denemesini Suriye'nin "hodri meydan"ının parçası olarak görmek gerekiyor. Bilindiği gibi, 27 Mayıs'ta kimyasal silah başlığı taşıyabilen üç füze fırlattı Suriye. Biri 200 kilometre menzilli Scud B tipiydi, ikisi de 700 kilometre menzilli, yani İstanbul'a ulaşabilecek Scud D modeli. Füzelerden birinin parçaları Hatay'ın Kırıkhan ilçesine bağlı Mahmutlar ve Gölbaşı köylerine düştü. Füzenin bilinçli ve kasıtlı olarak Türkiye üstünde parçalanması sağlanmıştı. Zira İsrailli uzmanların da belirttikleri gibi, böyle bir "kaza"yı önlemek için füzelerin hareketli rampalarının Suriye içlerine yönlendirilmesi yeterliydi. Şam'ın çılgınları, Erdoğan'ın ABD gezisi öncesi, Türkiye'ye "Suriye karşıtı cepheye katılırsan, seninle de bozuşuruz" mesajı vermek istiyorlardı. Tuhaf olan, Türkiye'nin Şam'ın "Yanlışlıkla oldu" özürünü kabul edip konuyu kapatması. Örneğin Yunanistan benzer bir deneme yapsa ve füzeleri Edirne'ye veya İzmir'e düşse, böyle sessiz geçiştirir miydik? ABD, Ankara'nın Şam'la ilişkilerinden kuşkulanmakta pek de haksız değil.
|