Taraf-tar!
Cumartesi günü İnönü Stadı'nı renk cümbüşüne çeviren seyircilerin Ersun Yanal'dan daha "günahkar" ilan edilmesi, traji-komik bir "tiyatro" olmuştur gerçekten de... Ortada "taraf" olunacak bir şey yokken, gelen insanlardan olmayan bir şeye "taraftar" olmalarını kim isteyebilir ki? "Türkiye'ye taraf olmak" yetmez mi diyenler varsa, hemen söyleyelim ki... YETMEZ! Hepimiz ülkemizi, Türkiye'mizi çok seviyoruz öyle değil mi, buna hiç kuşku yok... Her birimiz Türkiye sevgimizi kimseyle kıyaslamayız, yarıştırmayız.. Ben kıyaslamam şahsen.. Kimse kıyaslamaz... Kıyaslatmaz hatta... Ama durup dururken, günün herhangi bir anında sevgimizi sloganlara döküp, durduk yerde bağırmayız; öyle değil mi? Ya da... Sevginizi "sessiz" yaşamanız -ki olağan bir günde başka nasıl yaşanabilir-; ülkenizi sevmediğiniz anlamına mı gelir? "Bir şey" olması gerekir bunun için, o sevgiyi "şarkılara, sloganlara ve çığlığa" dönüştürecek bir şey!.. O gün... O akşam... İnönü Stadı'nda... "Yeterince" bağırmadığı söylenen seyircileri, sırf "yeterince" bağırmadılar diye; kim, Türkiye'yi sevmemekle suçlayabilir? Kim? Ne hakla? Cevap verilmesi gereken asıl soru şudur: Siz "bağırtmak" için ne yaptınız? (Sahada ellerinden geleni yaparak ter akıtan çocukları kastetmediğimi herkes biliyor elbette!..)
Bir de "sponsor seyirci" tanımlamasıyla "aşağılamalar" var ki... Traji-komikten ziyade, sadece "komik!" Tüm dünyada, uluslararası bütün turnuvalarda, artık kendi imkanlarıyla maça gelen seyircinin yerini "sponsor seyirci"nin aldığını bilmeyen var mı? Bu uygulamanın, hem futbola önemli maddi destek sağladığını, hem seyirci profilini değiştirdiğini, hem de sporda "şiddet"in kökünü kazıyan en önemli "yenilik" olduğunu bilmeyen var mı? Bu "yenilik" sayesinde, karşılaşmaların yapıldığı kentlerin ve maçların oynandığı statların "renkli karnaval" görüntülerine sahne olduğunu bilmeyen var mı? Hiç şüpheniz olmasın! Sponsorlardan "imkan ve bilet" bularak maça gelme çabası gösterenlerin hemen tamamı "gerçek futbol seyircisi"dir. Sanıldığı gibi "tesadüf" eseri yolu oraya düşmüş "tiyatro-sever"ler değildir. (İçlerinde vardır ama keşke tamamı; aynı zamanda tiyatroyu da seviyor olsa, daha da hoş olurdu!.. O da ayrı hikaye...) Sponsor seyirciler bağırmazmış! Daha bir yıl önce Lizbon'daydık. Avrupa Şampiyonası Finali'nde, stadın iki tribününü "mavi-beyaz" renklere boyayan Yunan taraftarların çok büyük bir bölümü "sponsor firmalar"ın misafiriydi. Doksan dakika susmadı "Hellas Oley Oley!" tezahüratı, doksan dakika gök gürültüsü gibi gürlediler!.. O coşkuyla kupayı da alıp gittiler. Neden bilmiyor musunuz? Sahada "final"e kadar çıkmış ve sahiden "taraf" olunacak makine gibi oynayan bir takım vardı! Çok değil, daha iki hafta önce, Olimpiyat Stadı'nda yere göğe koyamadığımız Liverpool taraftarlarının başlarındaki "tüylü sponsor halkaları"nı görmediniz mi? Ve nasıl doksan dakika susmadıklarını? Çünkü asla "teslim" olmayacağını bildikleri bir takımın futboluna "taraf"tılar!
Ve o cumartesi akşamı... "Bir şey"e taraf olunca, taraftar kimliği de açığa çıkmadı mı maçın sonunda? Hani şu; hiçbir organizasyon ve ön hazırlık olmadan, kendiliğinden yükselen "Hakan Şükür" protestosu... Çoğu yine "Sponsor" olan "seyirciler"di patlayanlar değil mi? Çünkü "taraf"tılar orada... Hemen hepsi Hakan'ın arkadaşı olan futbolcuların alınmasına gerek de yoktu... Hedefin "kim" olduğu belliydi. Dünyanın en büyük ve en ünlü teknik direktörlerini bugün "Milli Takım"ın başına getirseniz, daha hiçbir maçı izlemeden kadroya alacakları ilk oyuncu kim olur sizce? Hiç konuşmadan! Hiç tartışmadan! Kimin adını yazarlar listenin başına? Onların bile asla tartışmayacağıbir olguda "tartışma" yaratıp, durduk yerde krize sebep "olan"ın, duyduğu seslere şaşırıp öfkelenmesine gerek yok ki! Rüzgar eken "istifa" biçer! (Birileri derse ki, ya yarınki maçlardan sonra şans dönerse! Dünya 3.sünün sıradan bir grupta play-off'a kalma uğraşına "taraf" olmak kolay mı? Keşke! Keşke de!..)
|