Tatil depresyonu nedir?
Çalıştınız, çabaladınız. Sabahları erken kalkıp, uykunuzu alamamış, yorgun halinizle işe gitmek için giyinirken, karanlık akşamüstleri işyerinde otururken, pazar akşamları ertesi gün başlayacak maratonu düşünürken, aklınızda hep aynı şey vardı: Ah bir yaz tatili gelse! Ve geldi! Ne yazık ki, siz ne gittiğiniz tatil köyünde deniz kenarında yatıp güneşlenmekten memnunsunuz, ne balkonda oturup karpuz yemekten, ne de öğle uykularından. Dev bir hayal kırıklığı, boğucu bir depresyon ruhunuzu kemiriyor! Yalnız değilsiniz! Veya belki yalnızsınız da, hissettiklerinizin yalnızlığınızla ilgisi yok! Her sene, sadece 9'dan 5'e çalışanların değil, televizyon "emekçilerinin" de, uzun, tempolu bir yazma ve/veya oynama programından sonra, haziran ayında tatil ayları başlar. Eğer yaz için başka bir proje yoksa, ki genellikle yoktur, en aşağı iki ay bomboşsunuzdur. Bütün sene çekimden çekime koşmaktan, senaryo yetiştirmekten bunalan bünyeler, tatili iple çekerler ve tatile girdikleri gün, senenin en mutlu anlarını yaşarlar. Ertesi sabaha dek! Geçtiğimiz yıl, tatile girdiğimin üçüncü günü hayatımın en karamsar dönemi başladı! Her şey manasız geliyor. Yanmak, yüzmek, eğlenmek. Neden? Niçin? Ne amaçla? Çalıştığım aylarda en çok sıkıldığım, en kötü hissettiğim gün bile daha iyiydim diye düşünüp duruyorum. Ve sebebini bulamıyorum. En sonunda, bu yıl aynı durumu yaşamamak için, bir psikolog arkadaşa fikrini sordum. Amerika'da yaşayıp çalışmış, depresyon konusunda uzman, aynı zamanda müzisyenlik yapan bir arkadaşımız. İster psikolog olsun, ister diş hekimi, zavallı doktorların kaderi budur. Muhabbet dönüp dolaşıp sağlık konularına gelir ve adam/kadın, ağız tadıyla yemeğini yiyip sohbetini edemez. Herkesin aklında kendi sağlığıyla ilgili bir soru vardır ve akşam, bu soruları sorup, cevaplarını almakla geçer! Efendim, bende veya sizde bir arıza yokmuş! Bu tür depresyonu vücut kendisi yaparmış. Bazı insanlar uzun zaman enerjilerini sabit ve yüksek tutabilme, aylarca ayak gaz pedalında, tempoyu gittikçe artırarak çalışma yetisine sahip olurlarmış. Bizim gibi. Ancaaaak, bu bir nevi "hız sarhoşu işkolik" durumundan aniden çıkınca, o boşluk hissi, depresyona yakın bir hayal kırıklığı, bir isteksizliği beraberinde getirirmiş. Çok yoğun çalışan işadamlarında, hatta bazen öğrencilerde de görülürmüş bu. 180 kilometre hızla giderken, aniden frene basıp durmanın verdiği his gibi. Birdenbire adrenalinin düşüşü, stresin azalması, hedef ve amaçların yok olması. Bu zor dönemi atlatıp, "deniz kenarında kitap okumaktan zevk alma" aşamasına çabuk geçmenin birkaç yolu olduğunu öğrendim. Birincisi ışıkla ilgili. Farklı sebeplerden kaynaklanan depresyonları tedavi etmek için kullanılan güneş ışığı, bunda da işe yarıyormuş. Mümkün olduğu kadar çok aydınlıkta kalmak gerekiyormuş. Tabii, ille de güneşin altında yatmak demek değil bu. Hatta "light box" (ışık kutusu) adı verilen aletler şu anda Amerika'da çok revaçtaymış. Karşısına geçip oturunca, özel bir ampulle güneş ışığına çok benzeyen bir aydınlık veren lambalarmış bunlar. Saate ayarlanmış "güneş doğma makineleri" de kullanılıyormuş bazen. Öğlen ikide de kalksan, örneğin o saatte güneş doğuyormuş etkisi vererek, yavaş yavaş odayı, gün ışığıyla aydınlatan aparatlar yani. Bir ikinci tedavi "amaç edinmek" olabilirmiş. Hedefe kilitlenmeyi seven insanların tatilde kendilerini boşlukta ve mutsuz hissetmemeleri için, o tatile dair bir amaç koymaları işe yarıyormuş. Örneğin, her gün şu kadar yüzmek, bu kadar sörf yapmak. Ne bileyim, evi elden geçirmek, kilo vermek, yürüyüş yapmak, şehri keşfetme programları, makrame ya da her neyse! Ben bütün bu çareleri birleştireceğim bir program düşünüyorum. Zira haftaya pazartesiden itibaren, dizinin tatile girmesi, hatta bu yazıların da kısa bir süre için sizlerden uzak kalmasından mütevellit (yazar yıllık izninin bir bölümünü daha kullanır!), ufak bir depresyon bekliyor beni! Ancak hâlâ çalışmakta olduğum şu günlerde, onu bile iple çekiyorum! Not: Birileri fikir bulur, yaratır, çalışır, üretir, başkaları kendilerine göre "keskin zeka"larıyla bunun rantını yemeye çalışırlar. Birtakım "uyanık" arkadaşlar, "Avrupa Yakası" isimli bir dergi çıkarmışlar. Kesinlikle benimle, bizimle veya diziyle ilgisi yoktur! Jest olarak isimleri yayın kuruluna yazılan ve derginin bizimle ilintili olduğunu zannedip, gerçeği sonradan öğrenen arkadaşlarım bile var! Aman diyeyim, siz aldanmayın ve dizinin kalitesinde bir ürün beklemeyin!
|