Sınırlama yerine, yerli banka patronunun yılgınlığı giderilmeli
Yabancıların Türk bankalarına ilgisinin nedeni ne? Bitişikteki tablodan görülebileceği gibi, bankacılık yönünden Türkiye büyük potansiyel vadeden bir ülke. 15 AB üyesi ülke ile Türkiye karşılaştırmasında, GSYİH'ya oran olarak kişi başına gelirde 8 kat fazla fark olmasına karşılık konut kredilerinde 40 kat, kişi başına banka aktifinde 34 kat fark bulunuyor. Bu farklar Türkiye'nin bakir bir pazar olduğunu ortaya koyuyor. Yani Türkiye'den para kazanacaklar, Türkiye üzerinden Ortadoğu ve Orta Asya'ya doğru açılacaklar. Yine bir gün Türkiye gemisi AB limanına varırsa, kalkan bir trene de binmiş olacaklar. Diğer sektörlere gelecek yabancılara hizmet verecekler, yol gösterecekler.
Yılgınlığın nedenleri İşte bu ve benzeri nedenlerle yabancılar Türk bankalarına büyük ilgi gösterirken ve yüksek değer biçerken, yerli patronlar memnuniyetle sektörden çıkıyor. Bitişikte görüldüğü gibi, Türk şirketleri yurtiçinden kullandığı kredilerden daha çok yurtdışından kredi kullanıyor. Bankalar da kamu kağıdına yatırım yapmak zorunda kalıyor. Krizlerin etkisinden, devletin ve toplumun artık bankacıları hor görmesinden, kendilerine hortumcu muamelesi yapılmasından, İmar Bankası yükünü temizlemek ve sorumlularını cezalandırmak için çıkarılan bir kanunla yönetilmekten ve belkide bir gün başına kötü bir olay gelmesinin korkusu ve bıkkınlığıyla Türk patronlar bankalarını satıyor. Şunun şurasında satılabilecek ne kadar yerli banka kaldı ki? Üç kamu bankasının satışı çok zor. Biri Ziraat Bankası. Devletin elinde tek banka olarak kalmalı. Diğeri esnaf bankası, satmaya kim yanaşır? Vakıfbank da zaten vakıflara ait, satılması mümkün değil. Bunların yanında özel bankalardan İş Bankası'nın yapısı gereği yabancılara satışı zor. İkinci büyük özel banka olan Akbank'ta şimdilik bir şey yok, ama görücüye çıkacakmış gibi hazırlandığını gözlemliyoruz. Üçüncü büyük banka olan Garanti'de ise yabancılarla görüşmeler yapılıyor. Dördüncü büyük bankanın da satışı tamam.
Sınırlama mı, yoksa..? Bankacılıktan sorumlu Devlet Bakanı Abdüllatif Şener'e göre, bankacılıkta yabancı payı yüzde 20 ile sınırlandırılmalı. İlgili bakan olduğuna göre, bu görüşü diğer bakanların veya hükümetin paylaşması gerekmiyor. Sınırlamanın kanunlara konulması da şart değil. Kamoyuna açıklanmasa da olurdu. Uygulanması yeterli. Şener de tam uygulayacak makamda bulunuyor. Bu yabancı ilgisi elbette iyi. Ama esas olan yabancı sermayeyi dışlamadan yerli sermayenin bankacılığa özendirilmesi. Bunun için de bankacılıktaki, kanundan başlayan, uygulamalarla süren bir dizi sorunun ele alınması gerekli. Eğer bankacılık ve ulusal sermaye Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince'nin belirttiği gibi, "ekonominin belkemiği ve beyniyse" bu sektörü yabancıların kontrolüne terketmek, aslında ekonomiyi terketmek anlamına gelir. Bunu önlemenin yolu, bankacılıkta yabancıyı sınırlamaktan değil, öncelikle yerli patronların yılgınlığını gidermekten geçiyor.
Sonuç "Kapıya gelen içeriye de gelir" Türk Atasözü
|