Cezamız neyse...
İki şeyi alt alta koyun: 1.Medya, yeni Ceza Kanunu'nun özgür gazetecilik, hatta pek gazetecilik yaptırmayacağını, basın özgürlüğünü aşırı kısıtladığını söylüyor. 2.Medyada bu durumla mücadele adına hiçbir şey yapılmıyor. Bunları, basınla, özgürlükle, hukukla alakalı hangi ülkede alt alta koysanız, garipsenir. Son zamanlarda inadına basın özgürlüğü mücadelesi verilen "diktatörlük" Nepal'de bile! Burada garip olan, bu durumun hiç garipsenmemesi.
Ya bu kanun öyle dendiği gibi felaket değil... Ya da daha kötüsü: Medya, basın, gazetecilik hakikaten felaket durumda: Kendi mesleki, vicdani, yasal mücadelesini vermekten, direnmekten ve muhalefet edebilmekten aciz. "Kanun felaket" diyen, ben, sen, o, biz yani neredeyse hepimiz, yani zaten medya olduğuna göre... Kendi felaketini ve aczini itiraf etmekten kaçınan da o olmalı.
Galiba şu oldu: Yığınla özel çıkarın kavgasını vere vere... İktidarlarla bunun barışını, ittifakını yapa yapa... Hükümetlerle alışveriş içinde ola ola... Bata çıka... Yani, bizzat mesleğin, bizzat gazeteciliğin hak ve özgürlükleri ile omurgasından çok, başka hukukları, gugukları kovalaya kovalaya... Gazetecilik, gazetecilik namına mücadele kabiliyetini kaybetti. Patron ile çalışanlar arasındaki yönetici konumlarını, "editoryal bağımsızlık" yerine, editörleri bağımlı hale getirmek için kullananlar, kendileri bizatihi patronlaşanlar elbette ekonomik, mali fırsatlar, çıkarlar yahut tehlikeler konusunda mücadele, pazarlık, kulis, tehdit, yakın dövüş, aşk yahut nefret ya da yalakalık becerilerini arttırdı. Ama bu, onların tek mühim kabiliyetleri oldu!
Şimdilerde kimileri, nedamet getirirmiş gibi, o müthiş ve meşum kabiliyetlerinin "amanin ne kadar da yanlışmışmış da mışmış" olduğunu hikaye ediyor... Hükümet kurma, devirme işlerinin gazetecilik açısından pek de iyi şeyler olmadığını 50'sine gelince, nice çamlar, arabalar devrilince, mesleğin orta yeri leş gibi koktuktan sonra kavramış gibi yapıyor. Alışmadık şeyde bu daha da sakil duruyor! Gazetecilikle, gazetecilerle, medyayla o allı pullu, şakur şukur ve yarabbi şükürlü ilişkilere girmiş hükümet, devlet ve iktidar adamları hiç olmazsa siyasi bir bedel ödediler; misal, sandığa gömüldüler. Sorabilir miyim: Profesyonel medya yöneticileri ne ödediler? Bir iş takibi jenerasyonu maşallah dimdik ayakta!
O yüzden, mırın kırın, ıvır zıvır ve... Tek başına, tek kişilik iktidar da, demokrasi filan muhabbeti arasında, böyle (yasa) geçiriveriyor. Çünkü karşısında, "fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür" ve dayanışma içinde bedel ödemeyi göze alıp hukuk, hak ve özgürlük için "kaleminin efendisi" olacak bir matbuat yok... Tam tersine, iliklerine kadar süklüm püklümleşmiş, akordu bozulmuş, pusulası şaşmış ve "neredeyiz, biz kimiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz" merakını bile yitirmiş, kendi örgütlerini kıymetsizleştirmiş, kukla örgütlerini komikleştirmiş... "Katiplik ve kalem efendiliği" yapmaktan yüreğini kurutmuş... Tekrar söylüyorum... Mücadele ve samimi, meşru, hakça muhalefet kabiliyetini yitirmiş bir medya var! Kural buysa, istisnalar zaten kimin umrunda!
|