|
 |
 |
 |
 |
'Kaygı artıyor'
|
|
İngiltere ile Fransa sonucu, "AB'nin geleceğiyle ilgili sorunları derinleştirdiği ve Avrupa projesi için kaygıyı artırdığı" şeklinde yorumladı.
Polonyalı muslukçu!
Fransa'daki referandum, Türkiye'deki son genel seçimi andırıyor. Seçmen, içi geçmiş siyaset sınıfına hayır dedi. Ancak sonuç, ABD'nin etkisini artıracak.
Fransa'da AB anayasasına hayır oyu verenler bir bakıma Türkiye'de 3 Kasım seçiminde Türk seçmeninin yaptığını yaptı. Güvenmedikleri, meşruiyetini yitirmiş, beceriksiz ve çürümüş, katılıma kapalı, halkın durumuna duyarsız, topluma ileriye dönük mesaj veremeyecek kadar içi geçmiş bir siyaset sınıfına tekmeyi vurdular. Giderek kendilerinden çok uzaklaşmış, yabancılaşmış ve tepeden inmeci buldukları AB sürecine ve Avrupa bütünleşmesine de hayır dediler. Bir bakıma geçen yıl gelen 10 üyeyi istemediklerini de iş işten geçmiş olsa da, fırsatı yakalayınca söyleyiverdiler. Oy verenlerin pek çoğunun, özellikle de küreselleşmenin sillesini en ağır şekilde yemişlerin, peşinde koştuğu eski güzel günlerin geri gelme ihtimali sıfır. Gene de verilen oyun çağın mantığına ters düşmesi, demokratik çerçeve içinde halkın haklı bir tepkiyi dile getirdiği gerçeğini değiştirmiyor. Küresel ekonomiye eklemlenirken elde edilmiş sosyal hakların nasıl korunacağı meselesi tüm çarpıcılığıyla gündemde. Yerleşik kurallar ve kapalı emek piyasaları nedeniyle büyümeyen ekonomilerde gelecekten umudu kesecek hale gelmiş gençlerin de tepkileri gayet meşru. Ancak kendi imtiyazlarını korumak dışında kaygı taşımayan bir işçi sınıfının halkların kardeşliğiyle pek alakası olmadığı açık. Referandumda Polonyalı muslukçu imgesinde dile getirilen yabancı düşmanlığının da sosyalizmle bağlantısı olamaz.
ASYA YÜZYILI OLUR Toplumların kaygılarını dikkate almayan, AB projesini anlatmak ve ikna yoluyla kabul ettirmek için gayret sarfetmeyen seçkinler şimdi kendi günahlarının kefaretiyle yüzleşmek zorunda. Kriz gerçek ve derin. Üye ülkelerin ortak bir vizyonu kalmadığı gibi bu çukurdan nasıl çıkılabileceği de belli değil. Gene de ve her şeye rağmen var olan kurumlar gündelik işleri sürdürecek. Büyük ihtimalle Avrupa Komisyonu'nun ağırlığı artacak. Ama AB ne kadar süreceği tam kestirilemeyen bir çalkantılı döneme de girecek. Bu dönemin sonunda ortaya nasıl bir yapının çıkacağını kestirmek kolay değil. Fransa'daki referandumdan önce yazdığı bir yazıda Fransa'nın ciddi siyaset yorumcularından Dominique Moisi, "korku ve narsisizm" içindeki Fransızlar'ın hayır oyu vererek 21. yüzyılın "Asya Yüzyılı" olmasını garantileyeceğini savunuyordu. Ekonomik dinamiklerin Asya'yı 21. yüzyılda dünyanın üretim merkezi ve giderek yükselen gücü haline getireceğine kuşku yok. Bu ekonomik enerji karşısında eski ve yaşlı ekonomilerin İkinci Dünya Savaşı sonrası başarılı olmuş modellerle rekabetçi kalabilmeleri hayli zor. Belki de imkânsız. Salt ulus-devlet çerçevesi içinde dertlerine derman bulabilmeleri de mümkün değil.
ABD'YE YÖNELECEK Bir bakıma Fransa'nın hayır oyu ve ardından gelecek hayırlar AB'nin çoktandır yüzleşmesi gereken bir meseleyi gündemin merkezine yerleştirdi. 50 yıllık bir entegrasyon modeli kendini yeniden üretemeyecek hale gelmişti ve değişmesi, 21. yüzyıla uygun hale getirilmesi için böylesi bir kriz belki de gerekliydi. Eski üyelerin imtiyazlarından vazgeçemedikleri bir yeniden yapılanmanın ise yeni bir gelecek kurma şansı yok. Fransa'daki sonucun çarpıcı sonuçlarından biri de AB'nin jeopolitik güç olma arzusunu en azından ertelemesiydi. Bu durumda dış politika konularında da başka konularda olduğu gibi esnek koalisyonlar kurulması beklenmeli. ABD'nin Batı ittifakı içindeki ağırlığı ve buna koşut olarak AB üyeleri üzerindeki etkisi muhtemelen artacak. Özellikle Angela Merkel'in Almanya'da iktidara gelmesiyle Fransa-Almanya ekseninin kırılması ve Almanya'nın ABD'ye meyletme ihtimali hayli yüksek. Önümüzdeki dönemin AB açısından hayli güç ve sorunlu geçeceğine şüphe yok. Bugünkünden çok farklı bir yapılanmanın oluşacağı neredeyse kesin. Ancak AB'nin dağılacağını düşünmek hem elli yıllık bir entegrasyonu, hem de krizlerin yol açabileceği yaratıcılık imkânlarını fazlasıyla küçümsemek olur. Devamı pazar gününe...
|
|
|
|
|
 |
|
 |
|