| |
Ne yaptıysam bilim adına!
İnsanın doğayla iç içe yaşaması için dizayn edildiğini biliyoruz. Yani doğanın bir parçasıyız. Ondan uzaklaştıkça da mutsuzluğa yaklaşıyoruz. Metropol insanının huzursuzluğu, doyumsuzluğu kısaca mutsuzluğu işte bu sebeptendir. Daha da fenası ve de korkunç olanı, bu zavallı metropol insanını alın doğaya bırakın, birkaç gün sonra ölür. Alıştığı rahatlığı, güvenli yaşam ortamını elinden aldığınız an sürüm sürüm sürünür. Bilim adamlarının ortaya attığı bu iddiayı geçen pazar günü test etme fırsatı buldum. Test alanım Nişantaşı-Teşvikiye. Güne ismi lazım değil trend kafelerden birinde başladım. Aslında kaçındığım bir eylemdir bu. Yani sabah kahvaltısını dünyanın en önemli işine çeviren zihniyetin/kitlenin patlama yaptığı gündür pazar günü ve bu enerjiye entegre olmamayı bir borç bildim hep. Çoluk çocuk çombalak dadanır eli düzgün mekanlara. Metropol insanı kendini de yorar, yan masadaki iştirakçiyi de. Bilimsel bir araştırma yaptığım için çektim bu çileyi... Açık büfe çocuk gürültüsü + güne tersten kalkmış ve sevgilisini gagalayan kadın + hesap ödeyeceği için kendini mekanın sahibi sanıp garsonlara fırça atan adam + hiçbir şeyi beğenmeyen ve menüde olmayanı isteyerek kendini özel sanan kadın + yüksek sesle ve durmaksızın telefonuyla konuşan adam + herkesin huzurunu kaçıran hiperaktif köpek ve bundan hiç ama hiç rahatsız olmayan başka bir kadın = Aman abi size doyum olmaz! Dayanma sürem yirmi dakika. Zor attım kendimi sokağa. Haa, bu arada Nişantaşı'nda pazar günleri dükkanlar artık açık. Yani gene maksimum korna sesi ve gene kalabalık. Bir açık hava Akmerkezi'ne dönüştürülüyor bu semt ve kıllanıyorum. Tamam yere göğe iliştirilen reklam panolarına alıştım. Ağaçtan sarkıtılan meyve suyu paketleri, kaldırıma gömülen ufak billboard'lar falan yaratıcılıkta sınır tanınmadığını gösteriyor ama bırakın bir gün de olsa mahalleli baş başa kalsın. Bilimsel araştırmamın ikinci ayağı söz ettiğim mekanın on metre aşağısında. Maçka Parkı, yani bir doğa numunesi. Amacım bir söğüt gölgesi bulup dibine kıvrılmak. Muhteşem gövdemi çimene sermek ve imkan sağlanırsa biraz uyuklamak. Benim kapıcım, benim işportacım, benim dargelirlim hayatın ve doğanın tadını çıkartıyor. Herkes yayılmış çimenlere nevalesine abanıyor. Uzun uzun izledim ve bi'şeyi uzun uzun incelediğim zaman olan şey oldu. Sızdım. İtiraf ediyorum ağzımdan sular da aktı. Uyanmam yüksek sesli bir tıkırtı yüzünden gerçekleşti. Gözümü açtığımda önümden bir atın geçtiğini gördüm. On metre yukarıda Ferrari, burada at! Maçka Parkı'nda at seferlerimiz başlamıştır. İlgilenen dargelirliler girişteki ahıra başvurabilir. Bu arada mangal yakmak kesinlikle yasak. Onun yerine köfte ekmekçiler hizmet veriyor. Bilim adına denklemleştirelim: Ağaç dibinde tadına doyulmayan kısa metraj bir uyku + çimen kokusu + at kokusu + üzerime yatan ve nefesi leş gibi kokan sevimli başıboş köpek + ağacının altına yattığım için pirelenen ve beni incelemeye alan karga + az ötede yayılmış olan Dilber ve eşi + utangaç delikanlılar ve sevdalıları = Pazar günleri ben buraya çökerim. Bilgi çağında bu da benden size bir kıyak. Teoriyi test ettim; doğrudur.
|