| |
|
|
Aklın yolu bir, saplantılı beynin ise bin bir..
Türkiye Bankalar Birliği'nin 48. Genel Kurul Toplantısı'nın ardından gazetecilerle konuşan Birlik Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince'ye bir meslektaşımız "Bankacılığa yabancılar yoğun ilgi gösterirken yerli sermayedar neden çıkmak istiyor" diye sormuş. Ersin Özince de şu cevabı vermiş: -Abartmamalıyız. Potansiyel tabii ki iyi. İstikrar sürdüğü sürece bu potansiyel gerçekleşecek. Vatandaşların özellikle kayıtlı ekonomiye ilgisi sürdükçe, refahı arttıkça mutlaka bankacılığın karlılığı artacak. Bunu mucize bekler gibi beklememize gerek yok, gittiğimiz yolda devam etmemiz gerekir. Yabancıların ilgisi de mutlaka potansiyel piyasa olduğu için ve göreceli olarak da şu anda fiyatların uygun olduğunu düşündüğü için. Bu "Abartmamalıyız" vurgulamasını iyi ki yapmış Özince. Gerçekten de Türkiye'deki olayları ve rakamları abartmaktan kaçınmamız gerekiyor. The Wall Street Journal'da, son dönem Avrupa'sındaki bazı banka alım-satımlarının dökümü vardı. Mesela şu anda İtalya'nın UniCredito'su, Alman HVB ile satın alma pazarlığında. Konuşulan rakam 16 milyar Euro. Geçen yıl İspanya'nın BSCH'si, İngiliz Abbey National'i 14 milyar Euro'ya satın aldı. Doğan Grubu'nun Dışbank'ını geçenlerde satın alan Fortis, Belçika'nın Generale de Banque'ına 11.6 milyar Euro ödemişti. Hollanda bankası ABN Amro, İtalyan Banca Antonveneta'nın çoğunluk hissesi için 6.3 milyar Euro ödeme yaptı. Bu liste böyle uzayıp gidiyor. Hele dünyada Kuzey Amerika ve Uzakdoğu'daki banka ve şirket alım satımlarının rakamlarına bakarsanız, Türkiye rakamlarının küçüklüğü sizi ürkütür. Çözüm, Türkiye rakamlarını abartmak yerine bu rakamları nasıl büyütebileceğimizin yolunu bulmaktan geçiyor. Bunun için de özellikle ekonomiye dünyalı bakmayı öğrenmeliyiz. Dün 2'nci Girişimcilik Kongresi'nin açılışında konuşan TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı'nın bazı uyarılarını hatırlatalım. -Makroekonomik istikrar ile birlikte, kamu kesimi küçültülerek özellikle ekonomi üzerindeki yükün azaltılması; rekabeti ve yeni piyasaların gelişimini engelleyici düzenlemelerin kaldırılması; çalışma hayatını düzenleyen mevzuatta esneklik sağlanması; girişimciliğe hak ettiği önemin verilmesi ve girişimcilik ruhunun teşvik edilmesi; risk sermayesi kurumunun geliştirilmesi; bilimsel gelişmelerin ekonomik faaliyete yansıyabilmesi için gerekli önlemlerin alınması şarttır. Bütün bunları bizler de biliyoruz, ülkeyi yönetenler de biliyor. Üstelik bunlar yıllardır söyleniyor. Peki sonuç ne? Neden hâlâ bunlar hep "Yapılması gerekenler" listesinde? Türkiye neden "Fransız olmak" gibi bir konumu yeğ tutuyor, anlamak çok zor.
|