Hükümetler için birlik, halk için ekonomik!..
Fransızlar sandık başına gitti. Bu onların en iyi bildiği işti: Sandık başında ülkenin kaderine karar vermek yani... Demokrasi işliyordu. Fransız ihtilalinden beri; hürriyet, demokrasi ve insan hakları konusunda azımsanamayacak mesafeler katetmişlerdi. Yani... Sorun yoktu demokrasi bâbında. Dolayısıyla, Avrupa Birliği'nin Fransa için ifade ettikleriyle Türkiye için ifade ettikleri aynı olamazdı. Türkiye için Avrupa Birliği demek; daha çok hürriyet, daha çok demokrasi ve daha çok insan hakları demekti. Fransa için Avrupa Birliği demek; daha çok ücret, daha çok sosyal güvence, daha çok tatil (yani daha çok yan gelip yatmak) demekti. Avrupa genişledikçe, yani daha çok demokrasi isteyen ülkeler Birlik sınırlarının içine sıkışmaya çalıştıkça; Fransa'da sokaktaki adam, bu "genişleme"nin maliyetinin kendilerine cüzdanının "daralma"sı olarak yansıyacağını düşünüyordu. Yani mesele Türkiye'nin sosyal, kültürel, dini ve ulusal dokusu filan değildi. Bütün bu unsurlar, referandum kampanyasında "yer-yer" dile getirilmiş olsa da asıl mesele "ekonomik"ti. Avrupa Birliği'nin ilk adımları, bundan tam 54 yıl önce; İkinci Büyük Savaş'ın harabelerinden çıkan yaşlı kıtada "ekonomik" çöküntüye "çare" olarak atılmıştı. Bugün... Avrupa hükümetleri Avrupa projesine artık "siyasi birlik" penceresinden bakıyordu. Bugün... Avrupa halkları Avrupa projesine hâlâ o "birliğin ekonomik tenceresi"nden bakıyordu. Yani Fransız halkının Pazar günü oyladığı; birliğin ve dolayısıyla kendilerinin ekonomik geleceğiydi. Hikâye buydu...
Fransa'da, cumhurbaşkanı ve hükümetin referandum öncesindeki uyarıları da, aslında bu yaklaşımın farkında olduklarının göstergesiydi. Fransız halkını sık sık; "Dikkatli olun, bu referandumda Birliğin genişlemesi değil, Birliğin anayasası oylanıyor!" diye uyarmaları bundandı. Sokaktaki adam; birliğe her yeni üye katılışında, ücretlerinin azalacağı, sosyal güvenlik sisteminde geri adımlar atılacağı, çalışma saatlerinin arttırılacağı kaygılarını yaşıyordu. Belki de; siyasi, ulusal, kültürel ve dini gerekçelerle bu genişlemeye karşı çıkanlar, alttan alta bu kaygıların yayılmasını sağlamışlardı kimbilir! Yani kendileri "politik" düşünürken, halkın "ekonomik" düşünmesini körüklemişlerdi alttan alta... Kimbilir!
Sorun çözümsüz mü? Çözüm var elbette... Ama bu çözüm; "siyasi elit"in de meseleye "siyasi" bakışında ne kadar "samimi" olduğunda gizli... Şimdi Avrupa liderlerini geniş çaplı bir "samimiyet referandum"u bekliyor... Haddinden fazla "uzun" metrajlı; bıktıracak kadar uzun metrajlı; "Avrupa-Türkiye" ortak yapımı bu Yeşilçam melodramının "SON" yazısı perdede görünmeden bakalım ne diyecek baş aktörler: "Nayır nolamaz" mı? "Nevet nolabilir" mi? Göreceğiz...
|