| |
Ektiklerini biçmek
MHP'liler 12 Eylül döneminde kendilerini "Kadroları hapiste, fikirleri iktidarda" diye tanımlardı. Şimdi de "MHP parlamento dışında ama ülkücüler Meclis'te" diyesimiz geliyor. Ancak Bahçeli'ye ve onun MHP'ye getirdiği çizgiye çok büyük bir haksızlık olacağı için dilimiz varmıyor. Çünkü bırakın Bahçeli'nin MHP'sini, Türkeş döneminin en sert ya da milli konularda en ödünvermez ülkücüsü bile "Osmanlı Ermenileri" konulu konferans düzenleyen akademisyenlere, örneğin Adalet Bakanı Çiçek kadar ağır ifadeler kullanmaya cesaret edemezdi. Yine örneğin hiçbir ülkücü CHP'nin -hem de diplomat kökenli- milletvekili Şükrü Elekdağ kadar şovenist, acımasız, hatta gaddar sıfatlar sıralayamazdı. Sadece Ermeni konusunda kalsa neyse. Örneğin Kıbrıs konusunda hiçbir MHP'li CHP'nin yine diplomat kökenli milletvekili Onur Öymen'in eline su dökemez. Örneğin AK Partililer'in ve CHP'lilerin çoğu milliyetçiliğin tanımında Bahçeli'nin açılımına yaklaşamaz.
AB unutur mu acaba? Daha da kötüsü Meclis'teki bu havanın ya da yaklaşımın demeçlerle, çıkışlarla sınırlı kalmaması; yasalara da yansıması. Örneğin yeni Türk Ceza Kanunu'nda hukukçuların "Düşünce özgürlüğü ve insan hakları açısından gizli tehditler içerdiği" uyarısı yaptıkları maddeler bu anlayışın ürünü. "Türklük, temel milli yararlar, suçu ve suçluyu övme, devlet güvenliği, iç ve dış siyasal yararlar", "Kamu barışı " gibi tanımı iyi yapılamamış kavramlarla yaratılan veya korunan suçlar da. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda, Ceza İnfaz Yasası'nda da aynı zihniyetin ve derin korkuların izlerini bulabilirsiniz. Ne yazık ki, milliyetçi rüzgarlar sadece siyaset kurumunda esmiyor. Alın Eğitim-Sen kararı, alın üniversitelerin "AB bizi bölmek istiyor, devlet içinde devlet yaratmaya çalışıyor" bildirileri... Dışişleri'nin bu tablodan duyduğu rahatsızlığın giderek arttığı, AB Komisyonu'nun bu sonbaharda yayınlayacağı İlerleme Raporu'nun geçen yıldan daha kötü olmasından kaygılandığı haberleri geliyor. Göreceksiniz, hazırlıkları başlayan (AB Komisyonu Türkiye Delegasyonu Siyasi İşler Bölüm Başkanı Martin Dawson başkanlığındaki heyet Anadolu'da incelemelere başladı bile. Şu sıralar Doğu'da. Sivil toplum örgütleriyle görüşüp bilgi topluyor) 2005 İlerleme Raporu sadece geçen yıldan değil, belki ondan öncekilerden de olumsuz çıkacak. Ve o rapor, tam da 3 Ekim'de başlayacak müzakerelerin arefesinde önümüze konacak. Ve de Hıristiyan-Demokratlar'ın Türkiye'yi aslanların önüne yem olarak atacakları Almanya'daki seçim kampanyasının en hızlı günlerinde.
Babacan'ın görevi Başmüzakereciliğe getirilen Devlet Bakanı Ali Babacan'ın işi gerçekten çok zor. Zira o sadece müzakereleri yürütmekle görevli değil; aynı zamanda Türkiye'nin AB kriterlerine uyumundan da sorumlu. Bu sorumluluğu çerçevesinde örneğin, AB'nin girişimini beklemeden o harekete geçip Çiçek'ten akademisyenleri hedef alan sözlerini düzeltmesini istemeli. Yoksa, AB uzmanı emekli Büyükelçi Cengiz Aktar'ın dediği gibi, "Hiç kimsenin, özellikle Cemil Çiçek'in şüphesi olmasın. Bunlar AB sürecinde aynen iade edilecek." Ve işte asıl o zaman ulusal onurumuz incinecek. Haydi Babacan, iş başına!
|