|
'Curva'da hezimet
|
|
Olimpiyat Stadı'nın ünü, İtalya'ya kadar yayılmış. Üstlendiğim turdaki 35 kişi de, 'Tek yol varmış, hemen gidelim stada' diye tutturuyorlar! Varınca, anlıyorlar ki günahını almışlar yolların. Ama erken varmaktan memnunlar. Zira Güney kapısındaki eğlence alanı çok keyifli. En zengininden en dar bütçelisine, hepsi 'curva' yani açıkta seyrediyor maçı. Tribün liderlerinin dediklerine harfiyen uyuyorlar. Özellikle de, kırmızı-beyaz-siyah naylonların giyilip, aynı renkteki bayrakların sallanması sırasında. Kupayı defalarca kazanmanın verdiği yüksek 'ego'dan mıdır bilinmez, canhıraş değil tezahüratlar. Erken goller rehavet yaratıyor. Aslında maçı, penaltılarda değil yedikleri ilk golde bırakıyorlar. Tıpkı futbolcuları gibi. Döndürmeye çalışmıyorlar kaderi. Başarıya doymak çok kötü. Kıpkırmızı İngilizler hiç susmuyor. Benim tribünümdeki büyük üzüntüye rağmen, coşkularına katılmamak mümkün değil. Tüyleri ürperten "You'll Never Walk Alone" aklıma artık derisi soyulmuş ellerin inatla çırpıldığı, Kopenhag'ın "Dağ başını duman almış" diye inlediği başka bir finali getiriyor. Ve bu kez, hem de başarıyla ev sahipliği yaptığımız bu coşkunun bir Türk takımıyla sahibi olmayı diliyorum içimden.
|