Hançerleme sanatı
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki Osmanlı Ermenileri konferansıyla ilgili "Bizi hançerlediler" sözüyle, aslında kendi hükümetinin Ermeni politikasını hançerlemiş oldu. Hem de fena halde. Hükümetin Ermeni konusu ve soykırım tartışmalarıyla ilgili bir süre önce deklare ettiği bir "açılım" politikası var. Avrupa'da da büyük alkış alan ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan'a yolladığı tarihi mektupla iyice belirginleşen bu politika, "Biz kendimize güveniyoruz; hiçbir şeyden korkmuyoruz; gelin tartışalım" diye özetlenebilir. Zaten bu sebeptendir ki Erdoğan, çok değil on gün önce Varşova'daki Avrupa Birliği zirvesinde kürsüye çıkıp tüm Avrupalı liderler önünde "Sadece tarihçiler değil herkes gelsin. Her görüş ortaya konsun, bunlar konuşulsun. Sonra bir karar alınır" demişti. Türkiye, cumhuriyet tarihinde ilk defa, resmi ideoloji ötesinde görüşleri "duymaya ve tartışmaya" hazır olduğunu deklare etti. Üstelik bunu yazıya da döken Başbakan Erdoğan, Koçaryan'a yolladığı mektupta cesur ifadelerle ortak komisyon kurulmasını önerdi. Ve bu açılımlar, kısa zaman içinde AKP hükümetinin dış politikada büyük alkış toplamasına neden oldu. Gerhard Schröder, Avrupa Birliği Komisyonu ve George Bush, Türkiye'nin bu yeni inisiyatifini övdü. Diplomatik çevrelerde "Ermenistan sıkıştı" yorumu yapılmaya başlandı. Zaten de Varşova'da Koçaryan'ın sert üslubu, Avrupalılarda hiç hoş bir tat bırakmamıştı. Şimdiyse bambaşka bir durum, bambaşka bir kriz var. Boğaziçi Üniversitesi, "tehdit ve siyasi baskı" nedeniyle konferansı erteledi. Gizlice bir gece yarısı operasyonuyla Abdullah Öcalan'ın yeniden yargılanmasının önünü açmaya çalışan bu Meclis, Cemil Çiçek'in "düşüncenin engellenmesi, resmi görüş dışındaki görüşlerin yargı yoluyla susturulması" anlamına gelen ifadelerini çılgınca alkışladı. Düşündürücü olan, Cemil Çiçek'in bu sözleri sarf etmesi kadar parlamenterlerin bunları delice alkışlaması. Batılıların gördüğü, her fırsatta totaliteryanizme meyleden bir siyaset kültürü. Üst düzey bir Avrupalı yetkili, "Çiçek, Fransız ve Alman muhafazakarlarına Türkiye'nin üyeliğine karşı arayıp da bulamadığı argümanları bedavadan verdi" diyor. Bakanın açıklamalarının Brüksel'de nasıl algılanacağını bilen Türk ve Avrupalı diplomatlar, şimdiden kabus görmeye başladı. Tam zina krizi ve 8 Mart kadın dayağı krizini atlattık derken, şimdi de, Fransız referandumuna 48 saat kala yepyeni bir bunalım var Avrupa- Ankara hattında. Dürüst ve rasyonel bir devlet adamı olarak tanıdığımız Adalet Bakanı, bizi şaşırttı. Bakan Çiçek, sık sık "Bazı çevreler şikayetlerini Avrupa üzerinden kamuoyuna iletiyor" diye hayıflanır; iç meselelerin AB platformları değil kendi aramızda tartışılması gerektiğini söyler. Biz de bu yüzden doğrudan iletiyoruz şikayetimizi: Türkiye aleyhine oluşan bu imaj, bu "tahammülsüz" damgası, Meclis'teki 40 saniyelik alkış için değer miydi?
|