Yen içinde kalmıyor
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şu cümleyi çok sıklıkla kullanılır: "Meselelerimizi medya aracılığıyla değil, doğrudan konuşarak çözelim..." Erdoğan'ın bu ilkesi partisi ve kabinesinde geçerli mi? Yaşananlara bakıldığında yanıt kısa ve net: "Hayır..." Daha ilerisi, iktidar partisinde 4 aydır yaşananlar, önceki koalisyon hükümetini çağrıştırıyor... Yaşanan son gelişmelerden başlayıp özetlemek gerekirse.. Tarım Bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü, üretici birliklerinin ürünlerini perakendecilere doğrudan satmalarını kolaylaştırıcı hazırlık yaptıklarını açıkladı. Prof. Güçlü açıklamasını SHP milletvekilinin soru önergesine verdiği yanıtta dile getirdi. Söylediği, mevcut kanunlar arasındaki uyumsuzluğun giderilmesinden öte bir şey değildi... Çünkü, üretici birlikleri zaten toptancı hallerinde satış yapma hakkına sahipti. Sorun, Haller Kanunu'nda üretici birliklerinin 50 ortaklı olacağı şartı yer alırken, Üretici Birlikleri Kanunu'nda bu sayı 16 olarak gösteriliyordu. Bakan Güçlü de bu çelişkiyi gidereceklerini söylüyordu. Prof. Güçlü'ye yanıt, Sanayi Bakanı Ali Coşkun'dan kamuoyu önünde geldi: "Haller hakkında kimseye laf söyletmeyeceğiz, ağzı olan konuşamayacak..." Kamuoyuna yansıyan sonuç; "İki bakan toptancı halleri nedeniyle kapıştı..." Peki, kanunların tarafı iki bakanlık bu konuda görüşmelerde bulunmuş ve uzlaşı sağlanamamış mıydı? Hemen söyleyelim; iki bakanlık arasında konu hiç görüşülmemiş, Sanayi Bakanlığı'nın görüşü de alınmamıştı...
"Ali ne diyecek?.." Yakın geçmişten bir başka örnek; Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan bir araya IMF ile imzalanan stand-by öncesi üç yıllık bütçe uygulamasını görüşüp anlaştı. Üç bakan, IMF'ye de verilen söz doğrultusunda, üç yıl içinde ekonomik bir af çıkarılmayacağı kararına vardı. Uzlaşı fazla sürmedi... Unakıtan, SSK ve Bağ-Kur primlerine affı, bizzat uğraşıp komisyondan geçirdi. IMF'ye verilen niyet mektubunda ve üç bakanın anlaşmasında af olmayacağı sözü verildiği hatırlatıldığında, Unakıtan'ın yanıtı hazırdı: "Onu IMF düşünsün... Ali Babacan'a sorun bakalım ne diyecek?" Bankaların ve Star medyasının özelleştirilmesinde yabancıların payı konusunda da durum farklı olmadı. Bu kez kamuoyu önünde tartışan iki bakan, Şener ve Babacan idi... Bir öncesinde, Gelir İdaresi Kanunu dolayısıyla Şener ve Unakıtan... Daha önce, döviz kuru dolayısıyla Babacan ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen... Karşılıklı atışma, dış politika uygulamalarında da kendini gösterdi. Her ne kadar, "TBMM Başkanı bağımsızdır, görüşlerinin hükümetle paralel olması beklenmemeli" ilkesi geçerli olsa da durum bu kez farklıydı. İktidar partisinde "ağabey" konumunda bulunan TBMM Başkanı Bülent Arınç, Ege'de Türkiye ile Yunanistan arasındaki savaş nedeninin (casus belli) geçerliliği konusunda, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'le ters düştü. Daha ilerisi, her ikisi de medya üzerinden konuyu tartışmayı yeğledi.
Kırık sesi Örnekleri çoğaltmak olası... Şimdi şu soruya yanıt arayalım: AKP'deki uyumsuzluk yeni mi baş gösterdi? Hayır, öteden beri vardı... Ancak, kol kırılıp yen içinde kalıyordu. Bugün gelinen noktayı ise bir gazeteci arkadaşımın söylediği şu söz özetliyor: "Kol kırılıyor, yen içinde kalmıyor, gürültüsü dışardan duyuluyor..." Gürültünün dışarı yansıması parti içinde de rahatsızlık yaratmış. Genel Başkanvekili Mehmet Dengir Mir Fırat da bunu gizlemedi. Alınması gereken önlemle ilgili görüşünü de gizlemedi: "Bir an önce ekonomiyle ilgili bakanlıkları tek çatı altında toplamalıyız..." Her ne kadar Fırat bu konuda konuşmadı... Ancak AKP'deki beklenti, bir an önce kabine ve üst bürokrasi revizyonunun gerçekleşmesi...
|