|
|
Eğlenmek yasaktır!
Kapı ve sütun komşum Savaş Ay, nicedir Beyoğlu' ndan "dem" vuruyor... Beyoğlu'nun altını üstüne getirerek ve "yerinde ziyaret" ederek "sorunlar"dan bahis açıyor, gidenlerden kalanlardan haberdar ediyor bizi, sağolsun... Ben, Savaş kadar meşakkatli ve dayanıklı değilim! Zinhar, onun kadar hiper ve gezici olamam... Savaş'a göre "hayatta en hakiki mürşit, ilimden sonra sokak" olduğu içindir ki yakışıyor da ona.. Bütün gezip gördüklerini, yazısına, ekranına, idareciliğine gayet de güzel yansıtıyor... Karşısına çıkıp anlatmaya başlayanları, rastlaşıp muhabbete koyulduklarını, makamını ziyaret ettiklerini, hakkını vererek dinliyor.. Tek göz odalarda ya da soba tütmeyen, ocak yanmayan evlerde olup biteni, evsizleri, gece yalnızlığını, alacakaranlığı, şafak vakitlerini, yalnızları, sokak çocuklarını, hırlıyı, gürlüyü, uykusuzları iyi gözlüyor... Bu uğurda, "uyku"sunu da defterinden siliyor, bazen, sadece "hatır" olsun diye uyuduğu oluyor.. Böylece, "ara sokaklar"ı, ondan iyi bilen de çıkmıyor, ondan iyi aktaran da bana göre.. Üstüne üstlük, serde "bin yılık Beyoğlucu"luk da var ki hani.. Beyoğlu'nda kuş uçsa haberi olur Savaş'ın, içinde "haber" yoksa, selam almadığı da..!
İşte, dünkü yazısında mesela.. Beyoğlu'ndaki Çilem Pavyon'dan başlıyor, İmam Adnan Sokak'ın Cambaz'ına, Kebir'ine, Kaktüs'üne ve Mektup'una uzanıyor... Kalemini, boş masalara, kapanan mekanlara, kuru kalabalığa değdiriyor... Eğlence ve neşenin kalbi Cadde'i Kebir'in feryadına yani...
Kaç zamandır ben de bu feryad-ı isyanı dinliyordum... Bizim Arif Keskiner, Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği'nin Başkanı sıfatıyla, dilinde tüy bitercesine ve aylardır, kulağıma fısıldayıp duruyordu... "Üç beş aya kalmaz, Beyoğlu sizlere ömür!" diyordu... "Mekanlar, birer birer kepengi vurur, geriye, kuru bir gürültü kalır Allah şimdiden taksiratını affetsin!" diye dert yanıyordu... Nasıl olmuşsa, neden olmuşsa, üç beş ay önce, yasalarda bir oldu bitti ve ara yönetmeliklerle (kılıfına uydurulmuş içki yasağı!) içkili eğlence yerlerine, yani, bara, saza, klübe, meyhaneye, akıllara ziyan vergiler yüklenmiş ve "Demokles'in vergisi" misali yıldırmayla, mekan sahipleri de "maktüllekatil" arasında bir noktaya getirilmişti! Öfkeli, mağdur, mazlum, mahzun... Sadece, sahiplerinin değil, garsonuyla, komisiyle, aşçısıyla, barmeniyle, Dj'yi ve şefiyle çalışanların da halet-i ruhiyesindeki son durum buymuş Beyoğlu'nda... Zaten bu yüzdendir ki... Kendisi de bir "eski tüfek" sayılan Arif Keskiner, hafta içinde 2000'i aşkın "eğlence yeri çalışanı"nı, bir el işaretiyle Cadde-i Kebir'e, yani, İstiklal Caddesi'ne, birerli kolda yürüyüşe çıkarmış... Ve ellerde "Beyoğlu'nda eğlenmek yasaktır!" kinayeli dövizler, kollarda pankartlar, yollar aşındırılmış, dertler dile gelmişti... Tepkiyse tepki, eylemse eylem... Tepkiler sürecek, "demokratik eylem"ler devam edecekmiş... "Du bakali n'olecek!"..
Evet.. Beyoğlu'nda neler olup biteceğini hep beraber izleyip göreceğiz önümüzdeki günlerde tabii... Ama.. Islah edilecek pek çok sokağı, adam edilecek pek çok mekanı olmakla birlikte asırlardır eğlence ve muhabbetin mabedi sayılan bu merkezimizin, canına ot tıkamaya, turizme hançer saplamaya, hatta ve hatta "oy" ve "sandık" uğruna "yaşama hakkı"na müdahaleye kimsenin hakkı yok! Haaa "Sultanlar İstanbul'u"nda elbette bu hak olarak görülmüş ama ardından şiirler direnişler ve fıkracıklar bir türemiş ki sormayın! Mesela, meyhanelerden ağır vergi alınmaya başladığı ve sonra da bir bir kapatıldığı, bu yüzden de rüşvetin arş-ı alaya yükseldiği, pek çok evin arka odasının da meyhaneye çevrildiği "Sultan"lık döneminden ve Baki'den bir dize.. Reh-i meyhaneyi kat'iti tigi kahrı sultanım/Su gibi arasın kesdi Sıtanbul u Kahta'nın/ Şu mecsiz içre kim daim dokuz peymane/Ne denli ola ey Baki zamanı dünyanın..
|