|
|
O kadını karakoldan yolladılar
İlk cümleyi baştan söyleyeyim; kaçınılmaz son yaşandı. Kadın programları birer birer yayından kalkmaya başladı. Bundan sonra 'Neden kalktı?' diye soranlar da çıkacaktır ama kadın programlarının miadı dolmuştu. Bu miadın dolması için de birilerinin 'ölmesi' gerekmiyordu. Yayınların kalkmasından çok kaldırılış biçimlerine itirazım olabilir. Türkiye gerçekten çok zor bir ülke... O stüdyoya çıkanların büyük kısmı her şeyi göze alıyor. Kapalı bir toplum, kendini ekrandan itiraf eder oldu. Anlatılmayan ne kaldı? Başarısız koca, aldatan kadın, cinayet hikâyeleri... İnsana umut veren tek şey yok. Çözüm de yok. Sadece aktarma.. Kadın programları, dünyadaki örnekleri gibi biraz kurmaca, biraz editoryal oto sansür, biraz espriyle donansaydı akıbetleri bu olmazdı. Önceki gün Kanal D yönetimi, dün de atv bu programları yayından kaldırdı. Öncelikle Yasemin Bozkurt ve Ayşenur Yazıcı birer hedef tahtası gibi algılanmamalı. Ama onların da kendilerine sormaları gereken bir şey var: Nerede hata yaptık? Daha çok izlenme uğruna denetimden geçirilmeyen konukların, dünya sanki kötülükten oluşmuş izlenimi veren olayların sonu gelmedi ama bu yapımların sonunu getirdi... Bozkurt'la olaydan sonra konuştum, "Bu vurun kahpeye modeli. Erkek dünyasının kurbanı oldum" diyor. İşin ilginci önemli bir de ayrıntı veriyor. Kurşunlanan kadını yakındaki Bağcılar karakolundan Bozkurt'a getirmişler, derdini anlatsın diye... İşte bu yüzden hedef tahtasına karşıyım. Bu ülkenin mahkemesi, polisi çözümü kadın programlarında arar hale geldiyse baştan sona süzgeç gerekli... Hiçbir programın bitişi bir son değildir. Bozkurt ve Yazıcı sadece bu işleri yaparak televizyonculuklarını icra etmiyor. Bu yüzden, kendilerini yenileyip başka işlerle ekrana döneceklerdir. Dönmeliler de... Ama madem kanallar bu radikal ve bana göre cesur adımı attılar, önlerinde daha çok şey var. İyi bir ekran imkansız değil. Yapılması gereken kadın programlarında olduğu gibi "elemeyi" net bir biçimde gerçekleştirmek. Hem de bir an önce!
|