Denktaş: AİHM'nin Öcalan kararına uymak şart değil
Serdar Denktaş, sıkıntılı ve karamsar. Sabah kahvaltısında sigara üstüne sigara içiyor. "Kıbrıs'ta işler tam bir kaosa gidiyor" diyen KKTC Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı'nın bu haftaki Ankara gezisinde kafasındaki dert, Kıbrıs Rum kesimi vatandaşları tarafından açılan ve Louzidou kararından sonra çığ gibi büyüyen tazminat davaları. AİHM'de 100'e yakın dava açan Kıbrıslı Rumlar, Türk kesiminde kalan mallarını ya da bunların bedelini istiyor. "Louzidou davasında tazminat ödemek yanlıştı. 50 bin dolar bile etmeyen bir ev için bir milyon dolar ödedi Türkiye. Adada çözüm olmadan mülk davalarına razı olmamak lazımdı. Zaten de geçmiş hükümetlerin yaklaşımı buydu ama yeni hükümet (AKP) gelince ödedi" diyor. Denktaş, Ankara'nın Louzidou isimli Kıbrıs Rum kesimi vatandaşına tazminat ödeme kararının, diğer mülk davalarını "cesaretlendirdiğini" söylüyor. Şu anda AİHM'deki 100 davada Kıbrıslı Rumlar "Avrupa vatandaşlarının evi işgal edilmiş durumda" teziyle Türkiye'den yüklü tazminat istiyor. Peki hem Louzidou hem de diğer davalarda Ankara'nın AİHM'ye uymaktan başka şansı yok muydu? Denktaş'a göre, Louzidou davasında Avrupa mahkemesine uymayıp bunu açıklamak mümkündü: "Türkiye AİHM'nin her kararını uygulamak zorunda değil. Çözüm olmadan bunu uygulamıyorum diyebilirdi. Öcalan kararını uygulamazsa Türkiye'nin başına hiçbir şey gelmez. Önemli olan, bu tavrı alışkanlık haline getirmemek." KKTC Dışişleri Bakanı, bu tezini bu hafta görüştüğü Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e de fısıldamış. Pek kolay gözükmese de, KKTC'deki çiçeği burnunda hükümet, Rum kesiminden gelen mülk davalarıyla mücadele etmek için yeni bir strateji geliştirmiş: Kendi vatandaşlarını, haklarını aramaya teşvik etme. Kıbrıslı Türkler de AİHM'ye gitme hazırlığında ve bunun ilk aşaması olarak 1963-74 arası köylerinden edilen Türkler gelir davası açıyor. Rumlar'ın yaptığı gibi dava "O köylerde yaşasaydık şu kadar gelirimiz olurdu" mantığı üzerine. Ama iki taraf arasındaki 4'e 1 sayısal oran, Denktaş'a dertlenmesi için yeterince neden sağlıyor. "Papadopulos çözüm istemiyor. Stratejileri bu. Rum çizmeyi aştı. Eskiden yalnız biz sıkılırdık; şimdi Avrupalılar da sıkılmaya başladı bu durumdan." Denktaş'ı Ankara'ya getiren, önümüzdeki ay Ankara'nın da hem Mehmet Ali Talat hem de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in katılacağı bir zirve için bastırmak. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Moskova'da Tassos Papadopulos ve Kofi Annan'la bir araya gelmesi, Kıbrıslılar'da "devre dışı kaldık" psikolojisi yaratmış. Bir an önce ortak strateji belirlemek istiyorlar. "Papadopulos'un tek isteği sorunu kendisi ve Türkiye arasında bir mesele olarak gösterip bizi hiçe saymak" diyor. Denktaş 32 bin Kıbrıslı Türk'ün, son çıkan bir kanundan faydalanarak, Kıbrıs Rum kesimi tarafından dağıtılan "Kıbrıs pasaportu" alarak "Avrupalı" olma hakkını kazandığını söylüyor. Pasaportlar Rumca, Türkçe ve İngilizce olarak düzenlenmiş. Eğitim, iş ve seyahat avantajı sağlıyor. "Bu Rum kimliğini benimsemek anlamına gelmez. Aidiyet duygusu olmadan alıyorlar bu pasaportları." Peki ya siz? "Bende yalnız KKTC pasaportu var. Herhalde sonunda bir ben kalacağım" diyor Denktaş. Babası Rauf Denktaş'ın bile KKTC pasaportu yanında bir de TC pasaportu varmış.
Denktaş da Afrika yollarında Bu karamsar tablo yanında Kıbrıs'ta iyi şeyler de olmuyor değil. Örneğin Denktaş'ın geçen ay ömründe ilk kez egemen bir devletin bakanı gibi yabancı bir ülkede "resmi törenle" karşılanması. Ancak bu 60 bin nüfuslu Katar'da olmuş. Eee.. bir de tabii Afrika açılımı var. Pardon? KKTC de Türkiye'nin izinde bu yıl Afrika'ya giderek kendi lobisini yapacak. "Anavatan Afrika Yılı ilan etti. Biz de peşinden gidiyoruz" diyor Denktaş, ama pek de ikna olmadığı ortada. Belli ki bu, Erdoğan'a Afrika Yılı ilan ettiren dış politika kurmaylarının parlak bir düşüncesi. Nerelere gideceğini soruyoruz. "Gambiya, sonra Mali, ve galiba Senegal. Toplam 6-7 ülke" diyor.
|