|
|
|
|
|
|
Daha iyi bir küreselleşme
"Altedilmesi gereken yalnızca imtiyazların ve yerleşik konumların her zaman muhafazakar olan gücü değil eski düşünce alışkanlıkları ve bugünkü gerçeğimizle uyuşmayan analitik çerçevelerdir de. Önümüzdeki en büyük tehlike kendi korkularımızdır". Mükemmel ve somut öneriler içeren kitabı Daha İyi bir Küreselleşme'nin (A Better Globalization) sonunda Kemal Derviş böyle yazmış. Aslında geleceğin küreselleşmesinin önündeki engeller hakkında yazılmış bu cümlede tanımlanan mesele Türkiye'nin de temel meselesidir. Ayrıldığı partisinin kendisini benimsememesinde, çabalarına destek vermemesinde kendisini dışlamasında da bu tespitin izleri vardır. Kemal Derviş'in Türkiye ekonomisinin krizden çıkmasındaki payı aklı başında kimse tarafından inkar edilemez. Siyasette kalıcı bir iz bıraktığını, attığı siyasi adımların doğru olduğunu söylemek ise hiç kolay değil. Ancak onun sahneden ayrılmasıyla kendi yerelliği ve taşralılığı içinde kavrulan Türkiye siyasetinin daha da fakirleştiğine kuşku yok. Derviş'in siyaset sahnesinden çekilmesiyle Türkiye dünyaya söyleyecek sözü olan, Avrupa'da veya dünyanın herhangi bir yerinde tartışmaları zenginleştirebilen en etkili şahsiyetini de yitirdi. Bunun ne ölçüde farkında olunacağı ya da önemseneceği tabii ki meçhul. Türkiye'nin büyük kaybı, küresel düzeni ve yeni dünya sistemini farklı şekilde yapılandırmaya çalışanlar açısından ise büyük bir kazanç sayılmalı. Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü'nün başına getirilmesinde Derviş'in geçen sene yayımlanan kitabının mutlaka bir payı olmuştur. Bulunduğu konumda kitapta gündeme getirdiği fikirleri, BM'nin ve uluslararası ekonomik örgütlerin yeniden yapılanmasıyla ilgili somut önerilerini hayata geçirme şansına da sahip olacak.
Sosyal-liberal sentez Derviş'e göre "21. yüzyıl küreselleşmesinin tanımlayıcı özellikleri ekonomik krizler, derin bir güvensizlik duygusu ve aşırı yoksulluk" şeklinde ortaya çıkıyor. Bunun aşılması için de uluslararası kurumların ve politikaların meşruiyetini artıracak, yönetim zaaflarını ortadan kaldıracak politikalara ihtiyaç var. Komünizmin alternatif bir sosyalekonomik sistem olma özelliğini yitirdiği bir dünyada bu amaçlara varmanın yolunu ise "sosyal-liberal" sentezde görüyor. Burada liberalden kasıt "piyasaya, girişime ve demokrasiye inanma". Sosyallik ise "eşitliğin geleneklerine ve değerlerine, dayanışmaya ve aktivist bir kamusal siyasetin topluma yapacağı katkılara" atıfta bulunuyor. Soğuk savaş sonrasında uluslararası sistemde gözlenen dağınıklıktan, çökmüş devletler ve ulusötesi terör üreten koşullardan çıkmanın yolu da böylesi bir yaklaşımdan geçiyor. ABD'nin askeri gücüyle sistemin yeniden yapılanmasını sağlaması mümkün değil zira en azından meşruiyet eksikliği başarısını engelliyor. Derviş ABD'nin ekonomik gücünün sınırlarının ve demografik yapısındaki çeşitliliğin sonuçta bu ülkeyi de sosyal-liberal sentezin öngördüğü doğrultuya taşıyacağına inanıyor. Kitabın güçlü taraflarından birisi de uluslararası sistemin işleyişinde kilit konumdaki kurumların reformuyla ilgili somut önerilerde bulunması. Bu önermelerle dünyanın geleceğinin şekillenmesinde tüm ülkelerin kendi ölçeklerinde pay sahibi olması sağlanıyor. Son tahlilde "21'inci yüzyılda meşruiyet olmadan etkili bir güç olunamaz; bunun yanısıra küreselleşme yerkürenin her yerindeki insanların eşit ölçüde değerli olduğu önkabulüne dayanmayan bir meşruiyete imkan tanımıyor." Derviş galiba asıl misyonunu bulacağı yere gidiyor. İyi şanslar.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|