Kimseye etmem şikâyet
One unutulmaz sahneydi öyle: Sadri Alışık, deniz kıyısında salaş bir balıkçıda oturmuş, elinde yarılanmış rakı bardağıyla bir şarkı tutturmuştu: "Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime..." Umarsız bir aşkın kırık sesiyle söylediği şarkıyı, ülkenin en "billur" sesli şarkıcıları söylese bu kadar delip geçemezdi yani. Sadri Baba'nın usta oyunculuğu; herkese "beyazcam"da sanal bir öykü izlemekte olduğunu unutturmuştu sanki. Sanki; deniz kıyısında salaş bir meyhanede "hakikaten" terk edilmiş bir adamın sahici hüznüyle karşı karşıyaydık. Oysa, evet, beyazcamda artık "yüksekten uçamayan" bir yaralı "kartal"ın hikayesi anlatılıyordu. Koca bir ülke "Kartallar Yüksek Uçar" dizisini bu şarkıyla sevdi. Ve Sadri Alışık'la da bu şarkıyı: "Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime Perde-i zulmet çekilmiş, korkarım istikbalime Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime."
Önceki gece Siyaset Meydanı'nda; sabahın ilk ışıklarına kadar "Türk Sanat Müziği" tartışmasında, bu ölümsüz şarkıdan da bir "katre" bahsedilip geçildi. Bilmemek ayıp değil ya; sorduk ustalara: "Kimindi bu şarkı?" diye. (Zaten biz şarkıları söyler geçeriz de, merak bile etmeyiz, uykusuz şafaklarda yüreğinin kanadından notalara dökeni!) "Sarkis!" dediler hep bir ağızdan.
Tek nefeste Sarkis dedikleri, birkaç nefeslik ifadeyle; "Kemani Sarkis Efendi" ydi... Önceki yüzyılın son demlerinde İstanbul'da ikamet eden bir Osmanlı Ermenisi. Ya da bir "Osmanlı Efendisi..." O dönem İstanbul'unda, Türk müziğinde adı ünlenmiş "Ermeni" besteci ve icracılardan biriydi o da... O yıllarda kimse Ermeni olarak da anmıyordu zaten onları. "Hıristiyan Türkler" olarak biliniyorlardı. Kimse ayırmıyordu onları kendinden. Yani "Türk" tüler herkese ve kendilerine göre. Nasıl anıldıkları da önemli değildi. Türkçe yazıyor, Türkçe söylüyor ve "Türkçe" besteliyorlardı. Ama "ne"ce yazdıklarının da önemi var mıydı ki? "Kırık aşk terennümleri" nin farklı lisanı ve farklı milleti olabilir miydi? "Mücrim gibi titreme" nin her millete "başka başka" olduğunu kim söyleyebilirdi? Bir asır evvel Tophaneli Sarkis Efendi'nin söylediklerini; bir asır sonra, salaş bir balıkçı meyhanesinde, Kuzguncuklu Sadri Efendi söyler, ahali göz yaşlarına boğulur giderdi. İyi de... Kimdi müsebbibi bu "ortak hüzün cinayetleri"nin? Kimi kime şikâyet etmeliydi, kimi kimseye? Ne oldu bize?
|