Diyarbakır'dan İncirlik'e
Diyarbakır'dan gelenler, ayrı bir dil konuşuyor. Söz ettiğim Kürtçe değil. Bir grup gazeteci, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ve yine o bölgeden gelen DEHAP'lı sekiz belediye başkanı ile Ankara'da sabah kahvaltısı yapıyoruz. Ankara'ya bir şeyler anlatmak, kamuoyu yaratmak için gelmişler. Baydemir ayrı bir dil konuşuyor diyorum, çünkü "Kürt muhalefeti", "çatışma stratejisi" gibi aşina olmadığımız bir terminoloji, "Kürt sorunu," "Kürt yurtdaşlarımız" gibi Ankara'da bilip de pek kullanmadığımız ifadeler kullanıyor. Belediye başkanlarının dört tanesi kadın. Tayyörler giymişler ve belli ki yerel siyasetle baş edebilen kuvvetli kadınlar. Ama grubun sözcüsü konumundaki Baydemir dışında pek ağzını açan yok. Baydemir tane tane konuşuyor ve özetle söylediği şu: -Gelecekle ilgili umut kadar kaygı da taşıyoruz. Milliyetçiliğin yükselmesi veya yükseltilmesi tehlikeli; -Biz Türkiyelilik üst kimliğinde yaşamaya hazırız. Ama Kürt meselesi henüz çözülmüş değil; -Pişmanlık Yasası yeterince teşvik edici değildi. Örneğin "örgütün üst düzey yetkililerine de af" düşünülmeli; yeni bir "Kardeşlik yasası" çıkarılmalı. -AB sürecindeki yavaşlama ve şiddetin yeniden artma ihtimali kaygı verici. Baydemir "bayrak" gibi konularda daha önce duyduğumuz "doğru" cevapları sıralarken, "HADEP mitinglerinde neden Türk bayrağı görmüyoruz" gibi sorulardan ustaca sıyrılıyor. Ancak DEHAP'lı başkanların Ankara gezisi önemli. Diyarbakır Belediye Başkanı, "ayrı bir dil konuşuyor" sözünü utanarak kullandım. Kendi bölgesinin gerçeklerini, oranın koşullarını ve tasalarını yansıtıyor. Ve bu, bizim gündemimizden çok uzak. Bu kopukluk olmamalı.
Ah şu vizyon meselesi Hükümet, İncirlik üssünün kullanım süresini altı ay daha uzatırken, üssün Washington'un istediği biçimde lojistik kargo merkezi olarak kullanılmasına da imkan tanıyan bir düzenlemeye gidiyor. İki konunun altını çizmek lazım. Öncelikle İncirlik'in kullanımının "şeklen" de olsa, ABD Kongresi'ndeki Ermeni soykırımı tasarısıyla ilişkilendirilmiş olması doğru değil. 10 aydır bekleyen talebin şimdi onaylanması, soykırımı tasarısı öncesinde bir "jest" ya da "rüşvet" görüntüsü veriyor. Niyet böyle olmasa da görüntü bu. Bu da beni ikinci konuya getiriyor. İttifaklar, hele de "stratejik ittifak" diye iddialı tanımlamalar içeriyorsa, belli başlıklar üzerinde alver pazarlığı değil, daha geniş bir vizyon, paylaşılan değerler üzerine kurulu bir ortaklık anlamına gelir. İncirlik anlaşması ya da Ermeni tasarısı günlük konular. Bunlar şu ya da bu şekilde hallolur. Ancak 50 yıllık bu ilişkide "Ortak vizyon kaldı mı?" sorusunun cevabı hala meçhul. Geleceğe bakarken gelişen değil, küçülen bir ittifak ihtimali daha güçlü. Amerikalılar "Biz bu coğrafyadaki statükodan memnun değiliz. Değişim için bizle var mısınız?" diyor. Biz ise çok net bir dille "Değişim kaos demek. Bölgedeki dengeler değişmesin. Bakın Irak iyi olmadı. İyi ki girmedik savaşa. Suriye ve diğer diktatörleri dövmek değil ellerinden tutarak doğru yola götürmek lazım" diyoruz. İki vizyon arasında dağlar kadar fark yok mu?
|