Romanın çizgili pijaması
Benim çocukluğumda, çizgi roman okuyan çocuğa adam olmayacak gözüyle bakılırdı. Annem, elinde Teksas, Tommiks olan çocuklarla arkadaşlık yapmamam için sürekli olarak uyarırdı beni. Misafirliğe gittiğimiz bir evde, evin oğluyla oynamak üzere kapandığımız odasında yüzlerce çizgi roman vardı. Belli ki, anne ve babası Teksas, Tommiks okumasına karışmıyorlardı. Ne oynadığımızı merak eden annem, beni onca çizgi roman arasında görünce ses çıkarmadı ama çok değil, beş dakika sonra "Yemeği ocakta unuttum" bahanesiyle apar topar çıktığımız o eve bir daha da hiç gitmedik! Tüm bu yasaklamalar Red Kit'i sevmeme engel olamadı. Tüfekler, tabancalar patlar ama kimsecikler ölmez Red Kit'te. Üstelik, Dalton kardeşlerden oluşan çete, günümüzdeki birçok televizyon dizisinin aksine kahraman değil, aptal olarak gösterilir. Benim kuşağımın kanunsuz işler yapan çetelere özenmemesi belki biraz da bu yüzdendir. Öyle ya, Avarel Dalton'un özenilecek ne yönü olabilir ki!?. Red Kit'te cenaze levazımatçısının ve akbabaların yüzü gülmez hiçbir zaman. Dalton kardeşler çetesinin peşine takılan, onların yolunda giden yalnızca bir kişi vardır; o da aptal köpek Rin Tin Tin'dir. Kimse ölmez dediysek, hata yaptık! Ölen bir tek kişi vardır Red Kit'te, ki o da gölgesidir. Yalnız kovboy Red Kit, gölgesinden hızlı silah çekerek onu vurur!.. Burada gölge herhalde "Derin Devlet" olmaktadır! Elbette ki, kovboy filmlerinde olduğu gibi çizgi romanların çoğunda Kızılderililer vahşi olarak gösterilmiştir. Hele bir "Kızılmaske" var ki, Afrika yerlilerinin arasında taytla dolaşan ve o sıcağın altında nasıl pişik olmadığına bir türlü aklım yatmayan bu "Beyaz Adam", bence çizgi roman kahramanlarının en komiğidir. Her ne kadar kendisi, yumruk attığı insanın yüzünde kafatası izi bırakan yüzüğüyle on kaplan gücü ettiği Afrika ormanlarında dolaşsa da, Amerika'da bir sevgilisi vardır! Kızılmaske, kabaran cinsel organı taytın altında gizlenemez hale gelince, sevgilisinin evinin yolunu tutar. Bu yol oldukça meşakkatlidir! Öncelikle tebdil-i kıyafet edip, uçağa biner ki, burası da apayrı bir maceradır. Bizimkinin yanında bir de kurt köpeği vardır. Hostes, gayet kibar bir dille uçağa hayvanla binilemeyeceği konusunda Kızılmaske'yi uyarır. Beyefendi ne karşılık verir dersiniz: "O bir hayvan değil, kurt!" Haaa! Anlaşıldı, hayvan başka, kurt başkaymış!.. Çizgi romanın karelerinde Kızılmaske'yi uçağın içinde hayvan olmayan kurduyla yolculuk ederken görürüz; zavallı hostes de ürkek bakışlarla arkadan, dikkat çekmemek için taytını çıkaran, ama yakaları kalkık pardösüsü ve şapkasıyla yolculuk yapan bu garip adamı süzmektedir.
ZAVALLI KAKAFONİKS! Sonunda sevgilisinin yaşadığı kente varır bizimki. Serüvenin bu karelerinde banyoda yıkanan bir kadın görürüz. Erotik bir çizim yoktur buralarda; görüntü omuz üstündedir... Derken, pencerenin camına vurur birisi!?.. Kadın, havluya sarınarak banyodan çıkar ve oturduğu gökdelenin bilmem kaçıncı katındaki penceresinin yanına gelir... O da ne? Bizimki orada, binanın dış cephesinde bir tuğla kalınlığındaki pervazda durmaktadır. Aaa! Bre maskesi kızıl adam, sen ne zaman, nasıl çıktın oraya? Sevgilisinin evine büyük bir gizlilik içinde geldiğine bakıp da, sakın kadını evli sanmayın. Maksat heyecan olsun, Kızılmaske'nin gizemli davranışları okuru merak içinde bıraksın diyedir. İyi, güzel, hoş da, be taytlı kardeşim, uçağa bindin karizmandan bir şey kaybetmedin de, asansöre binsen neyin eksilirdi?.. Ama ben anladıııım; abazanlık bizimkinin kafasına öylesine vurmuş ki, asansör bekleyecek hali kalmamış, düz duvara tırmanıyor. Çizgi roman kahramanları arasında haline en çok acıdığım Kakafoniks'tir; hani, Asteriks'in köyünde lir çalıp, şarkı söyleyen ozan!.. Zavallı Kakafoniks, kötü şarkı söylüyor diye her serüvenin son karesinde köy meydanının ortasındaki ağacın ya gövdesine ya da bir dalına bağlanıyor. Ben bu çirkin görüntüyü on yıl öncede bir yazımda kınamıştım. Tamam, adamın adı Kakafoniks ama köyde başka ozan yok ki! Diyelim ki, adam kötü şarkı söylüyor diye susturdun; peki sen ne yapıyorsun? Köyün tek ozanının susturulduğu, daha doğrusu şarkı söylemesinin engellendiği son karede Asteriks ve arkadaşlarının yaptığı tek şey domuz yiyip, şarap içmek. Hah işte, burada Hıncal Uluç'a şapka çıkarmalıyız. Diyor ki Uluç: "Her türlü yasağa karşı çıkmalıyız; önemli olan beğenmediğimiz yanlışlar karşısında doğruları çoğaltmaktır." Bir de Tarzan var ki, onun Ahmet Bedevi'yle anılmasını içime hiç sindiremiyorum. John Weismüller'in filminden sonra kent halkı "Manisa Tarzanı" diye seslenir Ahmet Bedevi'ye. Oysa, onun siyah bir şortla dağlarda yaşaması, Tarzan'daki gibi bir uçak kazası sonucu olmamıştır. Manisa Apaçisi, (Evet, bence Manisa Apaçisi!) bilinçli bir tercihle dağlarda kır çiçekleri, yırtıcı kuşlar ve yılanlarla koyun koyuna yaşamayı seçmiştir. O, ağaçları sarmaşıktan sarmaşığa atlayacağı bir yol olarak görmez, yol yapımı için ağaçların kesilmesine karşı çıkar. İşin aslını ararsanız, Ahmet Bedevi'ye madalya gibi bir ad takmaya hiç gerek yoktur; çünkü onun bir madalyası zaten vardır!.. Ahmet Bedevi, bir zamanlar işgalcilere karşı efelerin özgürlük türküleri söylediği dağlarda, İstiklal Madalyası kazanmış bir direnişçisi olarak gezinmiştir ve onun bu özelliğini çok az insan bilmektedir. Peki, neden dağlarda, uçurumların kıyılarında yaşamıştı Ahmet Bedevi? Çok sevdiği karısıyla bir dağ yolunda yürürken, ayağı kayan kadın uçuruma yuvarlanır... Ahmet Bedevi, sevgilisinin yanından kayıp gitmesine engel olamaz, son bir hamle yapsa da tutamaz onu... O kara günden sonra da dağlardan, uçurumların kıyısından yani kendisini karısına en yakın hissettiği çizgiden hiç uzaklaşmaz! Varsın Kızılmaske taytıyla Afrika sıcağında pişik olsun, biz Ahmet Bedevi'nin çizgi romanını yapalım, değil mi sevgili Hıncal Uluç?..
|