|
|
|
|
|
|
Korkunun faydası
Genç yaşta ölen dahi Alman yönetmen Fassbinder'in önemli filmlerinden birinin adı "Ali: Korku Ruhu Kemirir" idi. Film yaşlı bir Alman kadınla kaçak işçi olarak çalışan genç bir Faslı'nın ilişkisinin hikayesini anlatarak, Alman toplumunun eleştirisini yapıyordu. Bugünkü durumuna bakıldığında AB'nin de ruhunun korkuyla kemirildiğini söylemek mümkün. Bu korkuyu besleyen unsurlar arasında Çin'in artan rekabeti ön sıralarda yer alıyor. Bugüne dek yalnızca tekstil ve düşük katma değerli mallarla sınırlı gibi görünen Çin mucizesinin giderek yüksek teknolojiye de sıçraması Avrupalılar'ı kaygılandırıyor. Çin'in geçen yıl ihraç ettiği malların yüzde 25'inin yüksek teknolojili mallardan oluşması AB'nin çare aramasına yol açıyor. Geleceği belirleyecek bu korkunun yanısıra asıl büyük korku ise Fransa'da yapılacak anayasa referandumundan sonra birliğin geleceğiyle ilgili. Birbiri ardına yapılan kamuoyu yoklamaları, Fransa'daki referandumdan olumsuz bir sonuç çıkacağını gösteriyor. Bu sonuç, anayasanın kendisinden çok Fransız siyaset sınıfına yönelik bir tepkinin göstergesi. Ancak bunun da ötesinde asıl tepki AB'ye yönelik. Kendi hayatlarını belirleyen süreçlere katılamadıklarını düşünen kitleler, itirazlarını bu başkaldırıyla dile getirecek.
Referandum sonucu şok AB'nin son genişlemesinin en azından Fransa toplumu tarafından içe sindirilemediği aşikar. Anayasa, sosyal güvenlik konularında ek tedbirler getirmesine rağmen Fransa kamuoyu yeni belgenin Anglo-sakson ağırlıklı olduğuna inanıyor. Yani fazla piyasacı ve ekonomik ilişkilerde liberal ilkeleri gözettiği kanısında. Fransa'nın siyasetçileri ise kendi kamuoylarına durumun böyle olmadığını anlatacak cesarete ve bir Avrupa vizyonunu kamuoyuna sunacak sorumluluğa sahip değil. Anayasa oylamasında Fransa'nın hayır demesi, AB açısında kolay kaldırılamayacak bir şok olacak. Her ne kadar Fransa bu sonuçla prestij ve etkisini kaybedecekse de kamuoyu bunu dinlemeye de hazır değil. Geçen gece gençlerle bir televizyon programında konuşarak bu meseleleri tartışan Cumhurbaşkanı Chirac ise inandırıcılığının düşük olması nedeniyle anayasa karşıtı havayı döndürmeyi başaramayabilir.
Birliğin en büyük krizi Fransa'nın hayırı karşısında AB'nin bir ikinci planı yok. Yani anayasanın tekrar referanduma sunulması pek mümkün değil. Başka ülkelerin referandumlarında da hayır çıkması ihtimali bu şekilde yükseleceğinden, birlik kurulduğundan beri yaşadığı en büyük krizle karşı karşıya kalacak. AB büyüyemiyor. Bu nedenle genel kamuoyu açısından ulusal çıkarların daha fazla korunması gerektiği inancı kökleşiyor. Siyasetçiler, Avrupa vizyonunu ön plana çıkaran duruşlara itibar etmiyor. Son genişleme bu nedenle AB'nin üye ülkeler nüfusları indindeki meşruiyetini zayıflatmış. Tam da bu nedenle Türkiye'yi de kapsayacak yeni bir genişleme bazı ülkeleri daha da fazla korkutuyor. Gene bu nedenle Türkiye hesabını kapatmak istemeyenler anayasayla alakası olmayan Türkiye'nin üyeliğini gündemde tutmaya çalışıyor. Korkuyu beslemek ve AB'yi kilitleyecek bir krizi tetiklemek için Türkiye'nin olası üyeliğinin sonuçları hakkında yanlış bilgi üretiyorlar. Dışa açılmadan, küreselleşmeden beslenen korku Türkiye'de de giderek siyasi eğilimlere damga vuran bir ruh hali. Ancak her iki tarafın da birbirlerine ihtiyacı 17 Aralık'tan bu yana azalmadı, arttı. Türkiye'ye düşen kendi hedefleri konusunda tereddüt yaşamadan üzerine düşeni yapmak olmalı. Zira dünden farklı olarak bugün Türkiye'ye destek veren ve güçlü bir AB'nin Türkiye'nin katkısı olmadan gerçekleşmeyeceğine inananlar da var.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|