İnsaf, öyle mi!
Gözünü sevdiğim Trabzon... Futbol takımının onurlu galibiyeti manşetleri süslerken, yanına "sürekli linç kenti" unvanını yapıştırıverdi. Elbette "linç" bütün Trabzon'a mal edilemez, elbette bütün Türkiye'ye, Türkiye'nin "bütün milliyetçileri"ne mal edilemez! Peki, kime mal edilecek? "Linç girişimi" nin gerçekten hukuki, ahlaki, insani bir muhasebesi olacak mı? "Kışkırtıcı" diye, sadece "linç edilmek" istenenlerden ibaret bir tasavvur ve sanıklarla mı yetinecek, "demokratik hukuk devleti"? "Milletin hassasiyetleri" üstüne tepeden tırnağa, baştan ayağa bir "linçe kışkırtma" edebiyatı, "hassas millet"in bu linç duygusunu, o şiddetli duygusallığını hangi hassas kelimelerle ifade edecek?
Geçen linç girişimini yorumlayan "milliyetçi, stratejist" bir kalem, Trabzon'da bildiri dağıtmak isteyenleri de "PKK'lı" diye yazıp "milletin milliyet hassasiyeti" ni alkışlıyordu. Zahmet edip o bildirinin, cezaevindeki PKK'lıların hiç katılmadığı, başka sol grup mensuplarının içinde bulunduğu "F tipi ve ölüm oruçları" meselesine dair olduğuna bile bakmamıştı. Ya da bakmış, ama genel bir "düşman" tanımı içine her yandan birilerini boca etmek, bizatihi şiddetin kendisini kutsamak daha kolayına gelmişti. "Linç girişimi" nin cahil, gözü dönmüş bir şiddet olduğu, bizatihi vahşeti ve tehlikesi bir yana, Trabzonlu "hassas milliyetçiler" de her bildiri dağıtanı "PKK'lı" diye parçalamaya, yutmaya hazır birer yiğit olmuşlardı. Cehalet öyle derindi ki, o sol grupların, "devlet düşmanı" sayılmanın dışında, mesela Avrupa Birliği'ne karşı, benzer "milliyetçi tepkiler" le dolu olduğunu bile düşünmelerine mahal yoktu!
Tarihinin ve tarihimizin bir döneminde, kendisi, yazarları ve okurları, kör, toptancı, cahil ve kıyıcı "milliyetçi şiddet" ten çok çekmiş, bünyesinden ve okurundan epeyce ölü vermiş "sol" Cumhuriyet gazetesi bile, bir yandan "linç girişimi" ni manşet yaparken, bir yandan da... Nadir ve nadide birinci sayfa başyazılarından birini "Milliyetçilik Tehlikesi?.." diye soru işaretiyle bezeyerek, "bu ulusal duyguların yükselmesini doğal mı sayacağız, yoksa bir 'tehlike' olarak mı yorumlayacağız?" diyerek cevabı "insaf"a bırakıyordu. "İnsaf", öyle mi!
İnsanların, hangi hassasiyetlerle olursa olsun, "terör"ü, "bölücülük"ü tehlike ve en azından "kötü" sayabilmesi için, kendilerinin "terör ve şiddet"ten uzak durabilmesi ve "bölücü, ayrımcı" olmaması gerekir. Yani, öyle sanıyoruz! Oysa, bir kısım "Kürt milliyetçiliği"nin yanı sıra, önemli bir kısım "Türk milliyetçiliği"nin külliyatı, zihniyeti ve hareketi, "kutsal değerler" adına, insanın, bireyin, demokratik hak ve özgürlüklerin kıymetsizliğine, bütünlük namına ayrımcılığa ve "ayrı, ayrık" olanın sindirilmesine, süründürülmesine, sürülmesine katı bir inançtan ibaret. Bilgi yerine kutsalı, muhakeme yerine kör inancı, siyasi mücadele yerine linçi tercih eden her "kitle seferberliği" nde olduğu gibi... Linçin ve girişiminin doğası gereği, "çoğunluğun kaba kuvveti" ile "azınlık ve az sayıda olan" ın halledilmesine teşne bir "hassasiyet" bu! Yani bir o kadar da, yiğitlikten, mertlikten azade! "İnsaf" bunun neresinde?
|