| |
|
|
Kenan Evren anlatıyor...
Bir gün, komutan arkadaşlarımı İstanbul'da topladım. 1. Ordu Komutanlığı Karargahı'nda. Uzun uzun konuştuk, karar aldık: - Cumhurbaşkanı'na bir uyarı yazalım. Ve yazdık. Müdahale etmemek için böyle bir yol uyguladık. Ama bir netice çıkmadı. Sekiz ay bekledik.
Ölenlerin sayısı her gün artıyordu. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa'da huzur yoktu. Böyle durumlarda derin devlet işlemeye başlar. Çok düşündüm, müdahale yapmasak ne olurdu diye. İç savaşa giderdi. Kars'tan otobüs kalkıyor, İstanbul'a gidecek. Ama Erzurum'da otobüs taşlanıyor. Onlar da Erzurum'dan geçerken, plaka değiştiriyorlardı. Kars sol olmuş, Erzurum sağ.
Artvin'in dağına, beyaz taşlarla "Küçük Rusya" yazılmış. Vali, kaldırtamıyor. "Kaldırtacağım, yeniden yazacaklar" diyor. Vali'nin bile korktuğu yerde derin devlet güç kazanır.
Yönetim güçlü olacak, zaaf vermeyecek ki, derin devlet işlemesin. Hükümet ipin ucunu kaçırmayacak. Devlete hakim olacak. Dizgini ne çok sıkacak, ne serbest bırakacak. Devlet organlarıyla uyumlu çalışacak. Oy aldım, her şey benden sorulur, kimse işime karışmasın demeyecek. Dönelim yine 12 Eylül öncesine. Mahkeme bir türlü bitmiyor. Hakim, kendi hayatından korkuyor, davayı uzatıyor. Hakim, kendini reddettiriyor. Bunların hepsi oldu.
Elazığ'ın bir ilçesinde kaymakam, evinin çatı katında yatıyor. Sordurduk, niye çatı katında yatıyorsun diye. Verdiği cevap şu: Alt katta yatarsam camdan ateş edip, vurabilirler... Hayatımdan endişeliyim. Bir ülkenin polisi bölünür mü? PolBir ve PolDer diye bölünmüşler. Polis, polisle çatışıyor. Başbakan'a dedik ki "böyle şey olmaz." Demirel kabul etti, hemen Meclis'e kanun tasarısı sevk etti. Ama Meclis'ten geçiremedi. Mersin, Adana, Eskişehir, Samsun, her yer rahatsızdı. Ülke yönetimi zaaf içindeydi. Derin devlet, boşluğu doldurmak için sabırsızdı. Cumhurbaşkanı seçilemiyordu. Ben müdahaleyi geciktirdim. Ama sonunda başka çare yoktu, biz de yaptık.
|