| |
İnsan hakları ve polis
Türk Polis Teşkilatı'nın kuruluşunun 160'ıncı yıldönümünü kutlayan 200 bini aşkın Emniyet mensubu herhalde tarihinin en moralsiz dönemlerinden birini yaşıyor. Özellikle başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerde görev yapanlar. Çünkü işsizlikten gelir dağılımdaki adaletsizliğe, yoğun göçten aile yapısındaki çözülmeye kadar sayısız sosyo-ekonomik sorunlar yumağının ürünü olan asayişsizliğin faturası onlara çıkarılıyor. Başbakan Erdoğan, "Polisin içine siyaset sokulması"ndan yakınıyor. 9'uncu Cumhurbaşkanı Demirel, "Türkiye'nin daha uzunca bir süre büyük şehirlerdeki, özellikle İstanbul'daki kapkaç, hırsızlık, soygun olayına dayanamayacağını" söylüyor, "Bu sorun AB'den bile önemli" uyarısında bulunuyor. Emniyet Genel Müdürlüğü yapmış olan DYP lideri Ağar, gasp ve kapkaç olaylarındaki korkutan tırmanışı "Düşük yoğunluklu isyan" diye tanımlıyor.
6 milyonluk ordu Ve Güneydoğu'dan her gün otobüsler dolusu kapkaççı adayı yola çıkıyor. (Sokak çocuklarını araştırmak için kurulan Meclis Komisyonu'nun derlediği verilerden birkaçını aktaralım: Korunmaya muhtaç çocuk sayısı 6 milyona ulaştı. Bu da Türkiye'nin çocuk nüfusunun dörtte birini oluşturuyor. En çok göç alan 10 ilin gecekondu bölgelerinde yaşayan çocuk sayısı 2 milyon 250 bini aşıyor.) Ve İstanbul'a her gün yüzlerce yeni kapkaççı gelirken, polis mevcudu giderek azalıyor. Erdoğan'ın ifadesiyle, "Belediye Başkanlığı döneminde" 32 bin polis görev yapıyordu İstanbul'da. Birkaç yıl sonra 30 bine indi. Şimdi 27 bin civarında. Onlar da kendilerini Anadolu'ya atmak için fırsat kolluyorlar. Üstelik bu 27 bin polisin sadece 6.500 kadarı sokakta görevli. Üstelik onlardan son derece haklı olarakinsan haklarına ve AB kriterlerine uymaları isteniyor. Ceza yasaları bu anlayış ve kriterlere göre düzenleniyor. İtirazlarını seslendirmeye çalışıyorlar: "Arama yetkisi polisin elinden alınıyor. İki yıldan az hapis cezası öngörülen suçlarda tutuklama yolu kapatılıyor. Gözaltı yetkisi polisten savcıya aktarılıyor. Polisin tanık dinlemesi yasaklanıyor. Yer gösterme işleminin hakim ve savcılarla yaptırılması hükme bağlanıyor. Bu durumda nasıl suçla mücadele edebileceğiz?"
Bu fırsat kaçmasın Bu soruya insan hakları ile can ve mal güvenliği hakkını bağdaştıracak yanıtlar ve çözümler aranacağına, "Polis hukukla sınırlandırılmak istemiyor. Emniyet teşkilatı kendini siyasi otoritenin dışında, bağımsız bir güç odağı olarak görüyor" türünden zehirzemberek suçlamalar yöneltiliyor. Ama aynı çevreler bir yandan da polisin görevini "Toplumun ve kişilerin can ve mal güvenliğini korumak, halkın rahatını temin etmek, yasalara ve nizamlara aykırı hareket edenleri yargı organlarına sevk etmek" diye tanımlıyor. Yeni ceza yasalarının yürürlüğe girmesinin ertelenmesini fırsat bilip polisin hem insan haklarına saygılı ama hem de caydırıcı, etkin olmasını sağlayacak çözümler bulmak zorundayız. Yoksa imkanı olanlar kalın duvarlarla çevrili, alarm sistemleriyle donatılmış sitelere çekilmeye devam edip özel korumalarla dolaşacak ve kenti örgütlüörgütsüz suçlulara terkedecekler. Olmayanlar da ya gaspçıların, kapkaççıların insafına sığınacak ya da kendi önlemlerini kendileri alacaklar. Tıpkı, Meclis Araştırma Komisyonu'nda görev yapan üç tabancalı Canan Arıtman'ın yasa önerisinde olduğu gibi: "Evine giren hırsızı vurana hapis cezası verilmesin!" Siz nasıl bir çözümden yanasınız?
|