Büyüsün de...
Ekonominin ya da toplam gelirimizin "yurtiçi" nde yüzde 8.9, yurtdışı katkıyla da yüzde 9.9 büyümüş olması harika! Çocuğunun büyüme problemine tanık olan annebabaların... "Bebek yaşayacak" mı, minik bedeni hayatı taşıyacak mı endişesine gömülmüş olanların... Sonra, boyu kilosu yeterli mi, kalp atışları normal mi diye binbir tedirginlik duyanların... İmkanı yoksa, çaresiz bakakalanların; imkanı varsa, çarelerden çare arayanların gayet iyi anlayacağı bir şey. "Büyüme" aslidir!
Derken, her anne-babanın yine anlayabileceği şeyler devreye girer. "Çocuğun gelişimi"ne dair. Ülkeler için de buna kah "gelişme", kah "kalkınma" denir. "Büyüme"nin, "gelişme" nin ön şartı olduğunu bilirsiniz; çoluk çocuk sahibi iseniz. Fiziki büyüme yoksa, gelişme daha baştan sakata uğrar. Lakin, herhalde yine bilirsiniz ki, "büyüme" şart olsa da, kafi değildir. Her gün ağırlıkla ekmekle doyan, sütü, eti pek bulamayan ve öyle büyüyen bir çocukla... Dengeli beslenebilen çocuk arasındaki muhtemel farkı... Aşıydı şuydu buydu, bedensel direnci arttırılan bir çocuğun büyümesi ile hastalıklara açık bir bedenin, hatta beynin büyümesi arasındaki muhtemel farkı bilirsiniz. Bilirsiniz ki, bu bedensel "büyüme-gelişme" unsurları dışında, bir de beceri, zihin, öğrenme, uygulama, eğitim, sosyalleşme gibi unsurlar vardır. Bu açılardan, "büyüyen" her çocuk, aynı ölçüde "gelişemez, kalkınamaz".
Kimi çocuğun büyümesi ve gelişmesi daha baştan, ailenin kıt kanaat gelirinin, sınırlı kültürel yapısının, kısıtlı imkanların çok sayıda kardeş tarafından paylaşılma mecburiyetinin duvarlarına çarpa çarpa mümkün olur yahut olmaz. Ama daha çarpıcısı; büyüdükçe, istatistik ve maddi imkan manasında "zenginleşen", geliri ve harcaması büyüyen her çocuğun da, "zenginlik büyümesi" ne rağmen, geniş anlamda, her boyutta bir "insani gelişme ve kalkınma" yı temsil etmeyebileceğidir. Daha da kötüsü; maddi imkanı büyüyen çocukların, imkansızlıklar içindeki bütün çocukları temsil etmeyeceğidir!
O yüzden, bir insan bedeninin büyümesi ile beden kadar, akıl ve imkanların da gelişmesi, o bedenin doğal ve insani tahribatlara karşı mümkün olduğunca korunması gibi... Ülke ve dünya ekonomisi üstüne de, bir "büyüme-gelişme (kalkınma)" işbirliğinden yahut çelişkisinden söz edilir. Kimileri, "ekonomik büyüme" nin, toplam gelir artışının "gelişme ve kalkınma" yı da otomatik sağlayacağını söylerken, daha tedirgin başkaları, yetmeyeceğini, hatta bazen, toplam ve ortalama büyümenin, çoğunluk açısından kalkınmanın tam tersi sonuç bile verebileceğini iddia eder. Yüksek "büyüme oranı", ki elzemdir (iyi bir şeydir); sonuçta toplam gelir ve imkan artışıdır. Geriye; bu gelirin nereden geldiği, nereye gittiği, ne yarattığı, "herkes daha zenginleşti, kişi başına gelir arttı" denirken... "Herkesi" okşayan, iyi kötü kucaklayan, derdine biraz çare olan, geleceğini daha umutlu kılan, çocuklarının büyümesi kadar gelişimine de ufuk açan, yaygın ve derin yoksulluğa cephe alan; eğitim, sağlık ve iş ile meslek doğuran, doğal kaynakları kurutmayan, ülkenin üretici gücünü çoğaltan bir "gelişme, kalkınma" kıpırtısının da olup olmadığı sorusu kalır. "Uyusun da büyüsün" kadar önemli şey, "büyüsün de uyuyup kalmasın" olabilir belki.
|