| |
Vizyon ve geziler
Rahmetli Özal "21'inci asır, Türk asrı olacaktır" diyordu. Bu sadece öngörü değil; aynı zamanda vizyondu. Ve de tüm hükümetlere vasiyet: "21'inci asrı Türk asrı yapmalısınız." Bu hedefe ulaşmanın yolu Türkiye'nin "Büyük devletler ligi"ne çıkmasından geçiyor. Bölgesel güçten küresel güce yükselmesi nden geçiyor. Çin, Hindistan gibi yeni "Güç odakları" arasında sayılmasından geçiyor. Büyükler masasında oturmasından geçiyor. Cumhurbaşkanlığı döneminde Demirel, Ecevit Hükümeti'nde de Dışişleri Bakanı Cem bu hedefe giden yola epey taş döşediler. Erdoğan iktidara gelince yine bu vizyon doğrultusunda, Türkiye'nin izleyeceği politikaları yeniden tanımladı. Başdanışmanı Prof. Ahmet Davudoğlu'nun çalışmalarıyla. Davudoğlu, "Stratejik Derinlik" adını verdiği tezinde küreselleşme sürecinde Türkiye'nin "Merkez ülke" konumuna gelmesi gerektiğini savunuyor ve şöyle diyor: "Modernite Avrupa merkezli bir tarihi sürecin eseriydi; küreselleşme ise kaçınılmaz şekilde başta Asya olmak üzere bütün insanlık birikimini tarihin akış seyrinde tekrar devreye sokacak unsurlar taşıyor. Tarihi birikimi etkin bir açılıma temel sağlayacak toplumların öne çıkacağı bu süreçte, Türkiye tarihi derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafi derinlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıya. Stratejik açıdan mihver ülke olan Türkiye, bu sorumluluklarının gereğini yerine getirirse, yeni dengelerin oluşacağı daha istikrarlı uluslararası konjonktüre daha uygun şartlarda giren merkez bir ülke konumu kazanacak." Erdoğan'ın coğrafi sınır tanımayan gezilerini öncelikle bu parametrelerin ışığında değerlendirmek gerekiyor.
50 yıllık özlem Gezilerin bir amacı daha var: BM Güvenlik Konseyi adaylığına destek sağlamak. Türkiye iki yıl önce, 20092010 dönemi için Güvenlik Konseyi'ne adaylığını açıkladı ve o günden itibaren gerek ikili temaslarda, gerekse uluslararası platformlarda destek arayışına girdi. Örneğin geçen yıl İstanbul'da yapılan İslam Konferansı Örgütü toplantısında Müslüman ülkeleri arkasına almayı başardı. Türkiye'nin daha önce bir kez, 1960'ların başında bir yıllığına girebildiği Güvenlik Konseyi'nin daimi olmayan 10 üyesi bölgelere göre seçiliyor. Biz "Batı Avrupa ve diğer ülkeler" diye ifade edilen ve Konsey'e iki üye veren "WEOG" bölgesinde yer alıyoruz. Batı Avrupa ülkelerinin yanı sıra Türkiye, İsrail, ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda'nın bulunduğu bu grubu Konsey'de halen Yunanistan ve Danimarka temsil ediyor. Türkiye'nin talip olduğu dönemin seçimi 2008 Ekim'inde BM Genel Kurulu'nda yapılacak. Gruptan sadece iki aday çıkarsa, Türkiye otomatik olarak seçilecek. Ancak kulislere sızdığı kadarıyla, hevesli sayısı ikiden fazla. İşte o nedenle mümkün olduğunca çok ülkenin desteğini almak büyük önem taşıyor. Yoksa düşkırıklığına uğrayabiliriz. Tıpkı 2001'deki adaylık girişiminde olduğu gibi. Almanya, İtalya ve Japonya'nın daimi üyelik için bastırdıkları, Afrika'nın Mısır ve Nijerya'yı daimi üye yapmak istediği Güvenlik Konseyi'nde Türkiye'nin de bir koltuk hakkı değil mi? Kemal Derviş'in BM Kalkınma Programı başkanlığına, Türkiye'nin de Güvenlik Konseyi'ne seçildiği bir dönemin getireceği dinamizmi ve gücü düşünün. Ve AB ile müzakerelerde sağlayacağı avantajı... Kamuoyu, Erdoğan'ın gezilerini bir de bu gözlükle değerlendirmeli...
|