21 Gram ve 25 Kuruş
Geçtiğimiz yılın en ilginç filmlerinden biriydi 21 Gram .. Sean Penn, Benicio Del Toro ve Naomi Watts'ın başrolünü paylaştıkları film insan hayatındaki bir saniyelik dalgınlığın nelerle sonuçlanabileceğini gösteriyordu.. Sıradan bir Amerikalı olan Del Toro, Naomi Watts'ın kocası ve çocuklarına arabasıyla çarparak ölümlerine yol açıyor .. Bu sırada ölen adamın kalbi, kalp hastası Sean Penn'e takılıyor.. Sean Penn kalbini kendine veren aileyi araştırıyor ve eşiyle tanışıyor.. Sonrasında Penn ve Watts birbirine aşık oluyor.. Fakat kadın eşinin intikamını almak istiyor.. Filmi seyretmeyenler için bundan sonrasını yazmayalım.. Filmin adının 21 Gram olmasının nedeni ise İngiliz bilim adamlarının yüzlerce kişi arasında yaptıkları bir saptamanın sonucunu yansıtması.. Ölmek üzere olan bu kişilerin ölmeden ve öldükten hemen sonraki ağırlığı arasında 21 gramlık bir fark oluştuğu belirlenmiş.. Film zaten bu cümlerle noktalanıyor.. İnsan bedeni ruhun ayrılmasıyla 21 gram hafifler..
Pazar pazar canınızı sıkan bir yazı yazmak istemezdim.. Ama etrafımızda o kadar can sıkan olay yaşanıyor ki.. Eşini, çocuklarını öldürdükten sonra mektupla bunu anlatan ve intihar eden koca.. Allah'ın cezası kişiler tarafından soyulduktan sonra öldürülen taksici.. Ailece evlerinde kurşuna dizilen tekstilciler... Genelde gazeteler bu tip, istenmeyen ama yaşamın içinde olan olayları büyütmek zorunda kalırlar.. Tabii televizyonlar da.. Amaç herhangi birini kızdırmak, provoke etmek değildir.. Sadece bütün çıplaklığıyla olayı vermektir.. Çünkü yaşanan ne kadar acı da olsa, ne kadar duyması, okunması, izlenmesi içimizi de acıtsa gerçektir.. Oturur okuruz, izleriz..
Geçen hafta bir olay yaşandı.. Bir kadının dövülmesi... Gazetelerde manşet oldu, televizyonlarda ilk haber.. Sonra Başbakan sert bir tavır gösterdi.. Medyayı suçlayan.. Dünya Kadınlar Günü'nden hemen önce bir kadının dövülme haberini provokasyon olarak değerlendirdi.. Halbuki Sayın Başbakan'ın özellikle gazetelerle ilgili konuşurken çok daha yapıcı olması gerekmez mi? Avrupa'nın en büyük nüfuslu ülkelerinden biri olmamıza karşın gazete okuma oranı olarak en gerilerde kaldığımızı bilmiyor mu? Başbakan, Türk insanının hayatına 25 kuruş karşılığında giren gazetelerin aslında ne kadar önemli işlev üstlendiğini bilmiyor mu? O 25 kuruşu bir insanın hayatından çıkardığında karşılığında bir simit bile alınamayacağını bilmiyor mu? Sayın Başbakan, ABD ve Avrupa'nın birçok gelişmiş ülkesinin Türkiye'de temsilcilerinin bulunduğunu ve çıkan her olaydan anında haberdar olduklarını, bu olayların çoğunun hemen her haber bültenine yansıdığını görmüyor mu? Başbakan Erdoğan'ın sözleri hiçbir zaman medyayı hedef almamalı.. Aksine desteklemeli.. "Türk halkı daha çok okuyun, daha çok öğrenin.. Doğruyu ve yanlışa okuyarak karar verin. Cahil kalmayın.. Bu dünyanın, bu ülkenin, bu şehrin dört bir yanında her türlü olayla karşılaşabilirsiniz. Her gün sadece 25 kuruş fazla vererek bilgiyi satın alın.. 21 gram kaybettiğiniz, son nefesinizi verdiğiniz zaman bu dünyadan eğitimsiz ayrılmayın" demesi gerekmez mi? Pazar pazar çok mu hayal kuruyorum acaba?
|