Alplerin kristal avcısı
Kayak hocası Patrice, kaza geçirince bir yıl yatağa bağlı kalmıştı. Doktorların kaymayı yasakladığı cesur kayakçı, taşların gücüyle kendini tedavi etmeyi başarıp Alplere döndü.
Alplerin hazine avcısı
Dağ rehberi Patrice, geçirdiği büyük kazadan sonra kendini kristal taşların gücüyle tedavi edip dağlara dönmüş.
Dağlar sonsuzluktur. Yükseldikçe, soluduğum havanın arındığını, ışığın değiştiğini, görüntülerin neredeyse saydamlaştığını hisseder, Tanrılara yaklaştığımı düşünürüm. Püskürttüğü lavlarla Kapadokya gibi inanılmaz bir mekanı yaratan Erciyes ya da Fujiyama gibi volkanik dağların vakur yalnızlığına bayılırım. Ama Alplerin yeri başkadır içimde. Alplerde 2500 metreden sonra başka bir gezegene ışınlanmış gibi olursunuz. Genellikle burada Türk turistlere en çok rastlanan mekanlar havalı butiklerdir, hatta bir çoğunun vitrininde Türkçe tabelalar asılıdır. Ama, yirmi yıldır her kış yamaçlarını aşındırdığım Alp Dağları, aslında sadece turizmden milyonlar kazanan "züppe kayak merkezlerinden" ibaret değildir. Hele turistik mekanlardan biraz uzaklaşıp, sporcuların tercih ettiği kayak istasyonlarını seçerseniz, gerçek dağ köylerine ulaşıp, "sahici dağlılarla" tanışma şansına erişirsiniz. Onlar, Alplerin "dağlılık kültürünü" yaşatan, hayvancılıkla uğraşan, peynirlerini kendileri yapan, yemeyi içmeyi seven, neşeli insanlardır. Çetin iklimlerde yaşayan herkes gibi, onlar da doğanın insandan güçlü olduğunu bilen, alçakgönüllü kişilerdir genellikle. Çoğu daha yürümeyi öğrenmeden kayak yapmayı ve tırmanmayı öğrenmişlerdir. On beş dakika içinde bir kaç tepeyi aşıp İtalya'dan jambon alıp geri dönüverirler, ertesi gün bir kaç yamaçtan kayıp İsviçre'ye şarap götürmeye giderler. İşte Patrice de böyle biri.
BU TAM BİR MUCİZE Patrice Alplerde doğup büyümüş, annesi daha bebekken onu minicik kayakların üzerine koyup "hadi bakalım kay" demiş. Büyünce de yıllarca kayak öğretmenliği ve yüksek dağ rehberliği yapmış. Ardından çok büyük bir dağ kazası geçirmiş ve bir yıl boyunca yatağa bağlı olarak yaşamış. Doktorlar Patrice'e tırmanmayı ve kaymayı yasaklamışlar. Ama birinci yılın sonunda, protezli kalçasıyla tekrar tırmanmayı kafasına koymuş. Büyük zorluklarla tekrar vahşi tepelere tırmanmayı başaran Patrice, o güne kadar görmediği ayrıntıları görmeye başlamış. İşte Patrice'in kaya kristalleriyle tanışması böyle olmuş. Bunların ne olduğunu öğrenebilmek için jeoloji kitapları okumaya başlayan genç adam, bir yandan da dağlarda bulduğu taşları topluyormuş. Uzak tepelerden birinde, muhteşem bir yuvanın içinde inanılmaz güzellikte kristaller bulup çantasına doldurduğu bir günün akşamında, kendi kendine sormuş: "Bana doktorlar artık ayağa bile kalkamayacağımı söyledikleri halde ben nasıl 60 kiloluk bir sırt çantasını iki gün taşıyabildim?" Ve işte o gün, Patrice, taşların sırrına daha derinden vakıf olmaya karar verip, kristal terapisini araştırmaya başlamış. Bugün dünyanın en meşakkatli işlerinden biri olan "kristal avcılığını" sürdüren Patrice'in koleksiyonunda her cinsten binlerce taş var. Patrice kendi kendisini tamamen taşların gücüyle tedavi etmiş ve kayak öğretmenliğiyle yüksek dağ rehberliği mesleğine geri dönmüş durumda. Ama bu mucizeden sözederken önemli bir öğüt vermeyi de ihmal etmiyor: "Sakın ha, sadece taşların gücüne güvenip modern tıbbın tedavilerinden vazgeçmeyin çünkü etraf şarlatan dolu!" 4800 metre yüksekliğindeki Mont Blanc tepesinin karşısındaki sohbetimizden sonra Patrice, benim için "rütil" tarzı bir taş seçiyor. Onu kendi yaptığı özel bir kordona takıyor ve uzunluğunu üçüncü çakramın üzerine gelecek şekilde ayarlıyor. Bakalım turuncu damarlı parlak kuvarsım dertlerime derman olabilecek mi? Eğer bir gün yolunuz Fransız, İsviçre ya da İtalyan Alplerine düşerse, dağ köylerini keşfedin, salaş bir kahveye girip gerçek dağlılarla sohbet etmeye çalışın, ikram edecekleri tarçınlı şaraplarla peynirlerin tadına bakın. Hele bir de, sayıları Fransa'da beşi geçmeyen taş avcılarından biriyle tanışırsanız, "ruhunuzun kristalini" bulma şansınız da var...
Sedef Ecer
|