Özgüvenle haddi bilmenin kesiştiği yer
Brüksel zirvesinde Bush ile 'teşehhüt miktarı' görüşeceği açıklanan Başbakan 'ABD ile Türkiye arasında gerginlik yok' diyerek son zamanlarda yapılan 'karşıtlık' tartışmasına nokta koymak istedi.. Erdoğan Gaziantepli işadamları ile yaptığı yemekli toplantıda bu teminatını şerh de eyledi: -Sanki ABD ile aramızda bir gerginlik veya çekişme var gibi gösteriliyor. Bu, kesinlikle öyle değil. Stratejik ortaklığımız sürüyor. Bu konuda muhatabımız resmi yetkililerdir. Biz Condoleezza Rice'ın dediklerine bakarız. Nitekim o da stratejik ortaklığımızın sürdüğünü söylüyor. Erdoğan'ın bu yaklaşımı temenni ağırlıklı bir değerlendirme olsa gerek. Zira gerçekte ABD'nin bazı resmi yetkilileri, iki ülke ilişkilerinde gerginlikten fazlasının var olduğunu söyleyip duruyorlar. Nitekim dün bu sütunlarda da yer aldığı üzere ABD Savunma Bakan Yardımcısı Feith, sadece gerginliği dile getirmekle kalmadı, alenen Türkiye'yi tehdit edip hükümete de talimatlar vermeye kalkışarak 'Kendinizi bu işe adayın ve ülkenizdeki ABD karşıtlığını önleyin' diyebildi. Elbette Feith'in mevkiini Condoleezza Rice'ınki ile denk göremeyiz. Ancak ABD Savunma Bakan Yardımcılığı görevini yürütmekte olan bir kişiyi 'gayr-ı resmi yetkili' sayacak halimiz de yok. Burada meselemiz Erdoğan'ın sözlerinde bir 'açık' yakalayarak mal bulmuş mağribi hevesiyle eleştiri yapmak değil. Mesele, bu yaklaşımın dış ilişkilerde ne derece geçerli ve onarıcı olabileceğidir. Brüksel'de adeta 'yasak savar' gibi gerçekleşecek bir 'Bush-Erdoğan' görüşmesinin arifesinde iki ülke ilişkilerindeki aleni 'Soğuk Savaş' mevsimini kamudan saklamak, fikrimce, ABD'nin Türkiye'yi 'küçük görücü' tavrını değiştirmesine değil, pekiştirmesine yardım eden bir tutumdur. Bunun yerine, tek seçenek de alenen 'evet gerginlik var' türü sert söylemler değildir. Daha kapalı ifadelerle, mesela 'stratejik ortaklık sürüyor ve sürecek ama bu kararlılığımız, Türkiye'nin herhangi bir müttefiki ile ilişkilerinde hiçbir itiraz ve çekincesi olmayacağı anlamına gelmez' denilebilir. İlke planında bu örnek söylem ekseninde bir tavır takınmadığınız sürece 'her ne bahasına olursa olsun güçlünün tek yönlü istekleri doğrultusunda sürecek bir ortaklığa zincirliyim' demiş muamelesi görürsünüz. Onun için, ilişkilerde yaşanan gerçekliklere aykırı biçimde 'gerginlik yok' demek veya 'biz zaten kopmaz dostuz' diye vurguda bulunmak diplomatik bir akılcılık, hele hele mecburiyet olamaz. Kamuya karşı mutlak sessizlik bile böyle bir yaklaşımdan daha geçerli ve yararlı bir tutumdur. Ayrıca, karşılıklı saygı ve anlayışı yerle bir etmeden de ABD ile iyi ilişkiler sürdürebilmek için, yaşanan çelişkileri halktan gizlemek, hatta bu çelişkilerin aksine tam bir uyum varmış vehmini yaymaya çalışmak şart değil ki.. Hem bu gerginliği gizlemek kabil midir? Halk, ABD şahinliğinin Türkiye'ye Suriye ve İran konusunda ne diye bastırdığını anlamıyor, -hiç değilse- sezmiyor mu? Bizzat ABD yetkilileri Türkiye insanından isteklerini gizlemeye ihtiyaç duymazken bizim yetkililerimizin 'müttefik ayıbı'nı örtmeye koşturması hangi diplomatik hikmetle açıklanabilir? Kimse Türkiye'nin ABD ile zıtlaşmasında yarar görmüyor. Ortadaki temel hakikat, bazı isteklerini kabul etmeme emareleri göstermeye kalkışan stratejik müttefiki (!) ile aşırı biçimde zıtlaşmaya yönelen bizzat ABD şahinliğinin kendisi! Böyle bir durumda, dünyanın tiranlığına soyunmuş bulunan bu şahinlikle zıtlaşmak için ayrıca bir şey yapman gerekmiyor. Zıtlaşmamak için de sana 'her emri yerine getirmek' dışında bir seçenek bırakmayan karşı tarafın kendisi ise ne yapacaksın? Olduğundan güçlü görünmeye kalkışamazsın; seni bağırsaklarına kadar izliyor. 'Ne olur bari ırzımı isteme' diye ağlaman da para etmez. Yapabileceğin tek şey, bazı istekleri -ucunda ölüm bile olsa- kabul edemeyeceğini hissettirebilecek kadar özgüven içinde görünmektir. Lakin ABD şahinliği öyle cin ki, olmayan bir özgüvenin yerine koymaya kalkışacağın 'görüntü'yü yutmaz. Hakiki bir özgüven ise Allah vergisidir, gayret ile tahsil edilemez. Hele köksüz ve derinliksiz 'büyüklük kompleksi' ile hastalanmış nesillerin diyarında, -lider veya değil- herhangi bir bireyin hakiki ve sağlıklı bir özgüven içinde yaşayabilmesi ve davranabilmesi ancak mucizevi bir ilahi lütuf olur.. Olur mu olur, Allah'a ne eksik?..
|