İran şaşkınlığı...
İran'da meydana gelen patlamanın, bu ülke resmi makamlarının çelişkili beyanları yüzünden bir türlü inandırıcı biçimde haberleşememesi ve nihayetinde 'uyduruk' gibi görünen bir açıklamada karar kılınması, ABD şahinliği için bayağı sevindirici bir gelişme olsa gerek.. İran gibi, molla devrimiyle gelen köktenci değişime rağmen 3 bin yıllık devlet bilinci açısından herhangi bir kayıp yaşamadığını düşündüğümüz bir ülkenin bu patlama karşısında sergilediği şaşkınlık, bölge için kara bir gösterge.. ABD ve İsrail şahinliği İran iştahı ile ne kadar cesaretlense yeridir. Halbuki, köktenci düzen değişimine rağmen İran'ın devlet tutarlılığını sürdürdüğüne ilişkin pek çok kanıt ortada durmaktadır. Türkiye'nin Atatürk'ten sonra bir türlü yakalayamadığı 'sağlam bir siyasi hiyerarşi içinde zincirleme devlet sorumluluğu', İran'da pek aksamış değildi. En önemlisi, sözde dinci bir siyasi düzen kurulduğu halde İran adeta 'Fars ırkçılığı'nı esas alan devlet niteliğini değiştirmedi. Yoğun Azeri Türk nüfusuna, her biri hatırı sayılır yüzdelere sahip Türkmen, Kürt ve başka etnik kökenden unsurlara rağmen İran çok ciddi bir 'ulus devlet' olarak dil esaslı bir milliyetçilikten zerre kadar taviz vermedi. Kısacası, Fars kavminin 3 bin yıllık devlet idraki, arada birkaç yüzyıl yaşamış Türk kökenli hanedanlara rağmen kesintiye uğramamıştı. Böyle olduğu için İran, mesela Türki Cumhuriyetler'de bile bizden çok daha etkin bir dış siyaset uygulayabilmekte, kendine bağlı lobiler geliştirebilmekte ve hakiki bir imparatorluk mirasına sahip devlet gibi davranmaktadır. Biz ise, Atatürk'ten sonra kağıt üzerinde köktenci bir siyasi değişim yaşamadığımız halde kavim olarak sahip bulunduğumuz binlerce yıllık devlet tecrübesinden bir tek 'Milli Şef' gecesinde soyutlanıvermiş gibiydik. Bu mukayesenin ışığında, önceki gün İran'da yaşanan patlamayla ilgili şaşkınlığı yadırgamamak elde değil. Nicedir devlet kıvamını yitiren Türkiye bile, devletlikten hiç düşmemiş İran'ın bu olayda yaşadığı şaşkınlığı asla sergilemezdi. Şimdi ABD ve İsrail şahinliğinin bu ülkeyi 'dişe göre lokma' olarak görmeleri daha kolay. Bu durumda, 'İran asla bir Irak değildir' şeklindeki yaygın kanaat de ağır bir yara almış bulunuyor. Ayrıca ABD ve İsrail'in yalanlamalarına rağmen patlamayı şu ana kadarki son resmi İran açıklamasında da beyan edildiği gibi masum bir baraj çalışmasına bağlamak tatmin edici değil. İran'ın resmi telaşı, olayın ardında ABD veya İsrail gizli servislerinin parmağını arattırıyor. Bu durumda AB ve ABD ile değil de Rusya ve İran'la yeni bir stratejik beraberlik geliştirmeyi savunan çevreler de herhalde derin bir hayal kırıklığına uğramışlardır. İki yüz yıldan bu yana birkaç istisna hariç bütün yöneticilerinin dirayetsizliği yüzünden hep yabancı hami arama durumunda bırakılmış devletimizin Anadolu gibi kilit bir coğrafyada bağımsızlığını ve haysiyetini koruyabilmesinin tek yolu, sıfır ittifak şartlarıyla dahi ayakta durabilecek manevi ve maddi donanıma sahip bulunmaktır. Oysa bu bilinç Atatürk ile kısa bir süre için parlamış ve patlamış, sonrasında hızla sönmüştür. 'Yurtta barış, dünyada barış' düsturunun aslında küresel bir vizyon gerektirdiğini kavramaktan aciz beyinler, Atatürk'ün söylemini ülke sınırlarının dışında neler olup bittiğine aldırmamak şeklinde anlamış ve uygulamalarını -daha doğrusu uyumalarını- böyle bir dalalet üzerine kurmuşlardır. Şimdilerde ise coğrafyamızın zorlu özelliklerini bir miktar algılamış bulunan amatör devlet adamcıkları sayesinde bütün komşular ve bölge ülkeleri ile iyi ilişkiler geliştirme hevesini olsun ortaya koyabiliyoruz. Ancak bu arzu, henüz stratejik bir anlam ve derinlik kazanacak devlet bilinci ile desteklenmediği için sadece iyi niyet değeri taşımaktadır. İran'ın sergilediği zavallı manzara bize müthiş simgesel anlamı olan bir patlama ile uyarıda bulunuyor: -Gerçek bir devlet olmak zannedildiği kadar kolay değildir! Uyuma, sıra sana da gelecek! Sıranın bize de geleceğine dair 'Metal Fırtına' gibi kurgu alametler yanında gün geçmiyor ki burgu gibi beyin delen Amerikan manevraları gerçekleşmesin! Nitekim düne kadar çok önemli bir ABD diplomatı olan Richard Holbrooke Washington Post gazetesine yazdığı yazıda Türkiye'yi 'derin şekilde yabancılaşmış müttefik' diye tanımlıyor ve Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmemizi neredeyse ülkesinin düşmanlık sebebi sayması yolunda çağrıda bulunuyor. Şimdilik uyusak da, uyumasak da sıra bize gelecek.
|