 |  |
Ortadoğu'ya özgü suikast
Lübnan'ın en ünlü ve en zengin politikacısı, eski Başbakan Refik Hariri'ye Beyrut'ta güpegündüz düzenlenen suikastin arkasındaki eller çok büyük bir olasılıkla asla ortaya çıkarılamayacak. Ama en azından bir ülkenin lider kadrosu, Hariri'nin konvoyunu havaya uçuran bombalı aracı patlatanların adresini bilecek: 15 bin askeri ve binlerce ajanıyla Lübnan halkını nefes alışına kadar denetleyen "Ağabey" Suriye. Şam yönetiminin, sözünü geçiremediği Refik Hariri'den pek hoşlanmadığı sır değildi. Lübnan Devlet Başkanı Emil Lahud ile yıllardır süren iktidar mücadelesinde onun sık sık kulağını çekmişti. Hatta o dönemde, 2003 haziranında, Hariri'ye ait "El-Mustakbel TV" ve "El-Şark Radyo" binalarına yapılan füzeli saldırı, Suriye'den gönderilen uyarı" diye yorumlanmıştı. Hariri de saldırıyı "Lübnan'ın istikrarını bozmayı amaçlayan güçlerin işi"diye nitelemiş, adresle ilgili soruları buruk bir gülümsemeyle geçiştirmişti.
Suriye asileri sevmez En ciddi kriz de geçen yıl görev süresi dolan Lahud'u işbaşında tutmak için Suriye'nin dayatmasıyla yapılan anayasa değişikliği sırasında yaşanmıştı. Başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere uluslararası topluluğun büyük tepkisine rağmen Suriye sonuna kadar diretmişti. Çünkü Lübnan ordusunun eski komutanı Lahud, siyasal hayatını ve ikbalini Beşşar Esad'a borçluydu. 1998'de onun sayesinde devlet başkanlığına gelince, ilk işi Suriye ile ekonomik, askeri, diplomatik, ticari, hatta kültürel bir dizi protokol imzalayıp Lübnan'ı Esad'a altın tepside armağan etmek olmuştu. İşte o anayasa değişikliği sürecinde Başbakan olan Hariri, hem Batı'daki dostlarına, hem de hamisi Suudi Arabistan Kralı Fahd'a güvenerek, "Suriye'nin baskılarına boyun eğmektense siyasi intiharı tercih ederim" diye meydan okumaya kalkmıştı. Ve apar-topar Şam'a götürülmüş, adeta şakağına tabanca dayanmıştı. Ağustos sonundaki bu gözdağının ardından Hariri birkaç ay dayanabilmiş, Ekimde "Lübnan'ı Allah'a emanet ediyorum" diyerek istifasını vermişti. 1992 ile 2004 arasında 5 hükümete başkanlık eden, aynı zamanda Suudi Arabistan vatandaşı olan (Milyar dolarla belirtilen servetini de oradaki taahhüt işlerinde kazandı) Hariri, iç savaşta harabeye dönen Lübnan'ı yeniden yaratan adam olarak biliniyor. Ayrıca yabancı sermayeyi ülkesine çekmek için de olağanüstü çaba harcadı.
İç savaşın yaraları Hariri'nin öldürülmesi, uluslararası topluluğun Birleşmiş Milletler aracılığıyla Suriye'ye baskıları iyice yoğunlaştırdığı bir döneme rastladı. BM Genel Sekreteri Kofi Annan daha geçen hafta özel temsilcisini Şam'a gönderip "Lübnan'dan çekil" çağrısını bir kez daha tekrarladı. Hariri suikasti, geçen yıl yine bir muhalefet milletvekilini hedef alan -yaralı olarak kurtulmuştu- bombalı saldırıyı saymazsak, iç savaş sonrası dönemin ilk trajedisi oldu. Ve çok kritik bir dönemde meydana geldi: Lübnan, Hariri'nin kesin favori gösterildiği seçim sürecinin eşiğindeydi. Hariri'nin Filistin-İsrail barış görüşmelerine Lübnan'ı da katma niyetlerinden söz ediliyordu. Lübnan'ın İsrail'le Suriye'den bağımsız, tek başına barış anlaşması imzalaması olasılığı birden çok başkentte uykuları kaçırıyordu. Dua edelim, Lübnan bu felaketi daha büyük acılar yaşamadan atlatsın. Çünkü çıkacak yangın bu kez sadece o küçük ülkeyle sınırlı kalmaz...
|