| |
Latife Hanım
Duygularımı yoklayınca, Latife Hanım'ın özel hatıratının kamuoyuna açıklanıp açıklanmamasının beni pek ilgilendirmediğini hissediyorum. Teorik olarak, bu mektupların açıklanmasında herhangi bir sakınca görenlerden değilim. Fakat o evrakı metrukeden ortaya dökülecek kişisel ve özel duygu ve düşünceler sebebiyle bir genç kadının özel hayatına girilmiş olacağı da bir gerçek. Böyle bir durumda, herhalde en doğru tavır, fayda-zarar analizini doğru yapmak olurdu. Ben, Latife Hanım'ın mektuplarının Türkiye'ye bir takım merak hastalarının tatmininden öte bir yararı olabileceğini sanmıyorum. Pratikte pek bir yararı olmayacaktır sonuçta. Mizaç olarak ben meraklı biri değilim. Latife Hanım'ın özel mektuplarını sittinsene okumasam bir eksiklik hissetmem. Ama sorun benim kişisel sorunum değil. Bu mektuplar, "Gazi Mustafa Kemal" ile ilgili olmaları bakımından tarihi değer taşımaktadır, denirse, ben de "nasıl bir yarar sağlayacaktır" diye sorarım. Eğitimli, gün görmüş iyi bir aileden gelmekle beraber Latife Hanım, Gazi Mustafa Kemal'in gerek hayatına, gerek kişisel duygu ve düşüncelerine, gerekse de yarattığı tarihi sürece fazla nüfuz edememiştir. Anladığımız kadarıyla Latife Hanım, zaten çok kısa süren evlilik hayatında, Gazi'ye ancak sınırlı bir noktaya kadar yaklaşabilmiş. Örneklerine ancak güçlü ve uzun soluklu evliliklerde rastlanacak türden bir ortak duygu ve düşünce platformu yaratılamamış. Ortada, inişli, çıkışlı ve mücadeleler dolu ortak bir yaşam bulunmuyor. Hele bu kısa evlilikte, duygu grafiğinin giderek düştüğünü; kopma sürecinde tam bir yabancılaşma yaşandığını da hesaba katarsak, durum daha da vahimleşiyor. Latife Hanım'ın, Mustafa Kemal'i, bildiğimiz türden büyük bir aşk ile severek mi evlendiği yoksa karizmasına kapılıp "Atatürk" olduğu için mi izdivaca evet dediği bile tartışmalıdır. Sonuç itibariyle Latife Hanım, hem kendisinden hem de kendisi dışındaki sebeplerden kaynaklanan şartlarda, Gazi Mustafa Kemal ile izdivaçta "başarısız olmuş" bir kadındır. Latife Hanım, Gazi ile evliliğinde "başarılı" olmuş olsaydı, son nefesine kadar onun yanında bir kader ortağı olarak kalabilmiş olsaydı ve hele hele de Gazi'ye "evlat verebilmiş" olsaydı, o zaman işte kişisel hatıratı çok büyük değer taşıyabilirdi. Oysa bu şartlarda hatırat, nihayet derin bir gönül kırıklığından, belki suçluluk duygusu ve buna benzer hüzünlerden öteye geçmeyecektir. Bilfarz, İsmet Paşa'yı Mevhibe Hanım'dan öğrenmek belki çok mümkündü ama Gazi'yi öğrenmek için Latife Hanım'a başvurmak, aynı oranda mümkün değildir. Zaten mektupların açıklanmasından vazgeçilmiş ama ben yine de şunu söylemek isterim: Bırakalım Latife Hanım kendi elemleri ve görül kırıklığı ile tarihteki yerini saygın bir biçimde korusun. Öte yandan, Türk toplumunu salgın hastalık gibi sarmış olan dedikodu iştahı ve doyumsuzluğu da insanı ürkütüyor. Katır tırnağı gibi kaynana ile cazgır gelinlerin kavgalarını seyretmek için ekranların başına saatlerce çöken merak kumkumalarının, Latife Hanım'ın zarif ve duygulu hatıratına gerekli saygıyı gösterip gösteremeyeceği de tartışmalıdır. Özetle, bu mektuplardan bizim bilemediğimiz Atatürk'ü anlatacak pek bir şey çıkacağını düşünmüyorum, bu mektuplara gerekli saygının gösterileceğinden de kuşkuluyum.
|