|
|
|
|
|
Gökdelenlerin altındaki ada
|
|
Hong Kong'ta Uzakdoğu felsefesiyle materyalizm uyum içinde. Onlar ne Batılı ne de Çinli gibiler..
Çin'de iki Batılı kent Hong Kong
İnsanlar yangın alarmı verilmiş gibi daima bir yerden bir yere koşar vaziyetteler. Hong Konglular koşarak çalışıp harcıyorlar. Uzakdoğu felsefesiyle materyalizmin çok uyumlu yaşadığı bir yer burası.
Kapitalizm konusunda tereciye rahatlıkla tere satabilirler. İster hurafe deyin, ister dini inanç, manevi hayatları da öyle. Yeryüzünün en mühim kapitalistleri bu memlekette gündüz milyarları yönlendiriyor, akşam çekmecelerinde kullanıma hazır yılanların bulunduğu mekanlarda lokman hekimlerden şifa arıyorlar. Çanak çömlek atmadan adım atmıyorlar. Yedi milyonluk nüfusuyla dünyanın en büyük 8. ticaret ve daha önemlisi en önemli finans merkezlerinden biri olan Hong Kong'da hemen her şey feng shui esasına göre yaşanıyor. Uluslararası mali piyasa oyuncuları Hong Kong borsasını izlerken, Hong Konglu işadamları hem yerli hem yabancı elektriklere karşı tedbiri alınmış, kem gözleri kem ettiği iddia edilen binalarda yaşıyorlar. İngiliz ünlü mimar Sir Norman Foster'ın yaptığı Hong Kong And Shanghai isimli, 178 metre uzunluğunda katedrale benzer banka feng shui prensiplerinin en itinayla gözetildiği binalardan biri. Hem enerji, hem ışık her şeye dikkat edilmiş. Mesela siz nazar ederek bakarsanız bankaya, sizin gözünüze nazar değiyor! Bu dünyanın en prestijli kurumlarından biri olan binanın hemen yanında Lippo Center'da feng shui felsefesi dikkate alınmadığı için, kiracı şirketler birer birer batıyormuş. Paris'te Louvre Sarayı'nın bahçesindeki piramidin mimarı Pei Yeoh Ming'in eseri Bank Of China da 368 metre uzunluğuyla her taraftan görülüyor. Bir diğer binada ana kapı yapılması halinde feng shui prensibi işleyemeyeceği için yapılmamış. Bütün bu gökdelenlerin içinde ve en mühimi IFC Center, Uluslararası Finans Merkezi; Hong Kong Merkez Bankası'nın da bulunduğu bu merkez aynı zamanda check-in işlemlerinizi yapıp, yarım saatte hızlı trenle havaalanına varabiliyorsunuz. Hong Konglular için bir diğer önemli şey rakamlar. İnsanlar bereket getireceğine inandıkları için mesela 8 rakamını telefonda yahut plakalarında kullanmak üzere milyonlarca dolar ödüyorlar. Küçücük ülkenin denizin doldurularak inşa edilen havalimanı New York ve Heathrow Havalimanı kadar büyük, onlardan on misli de lüks. Hong Kong'da her yerde göze çarptığı gibi orada da dünyanın en mühim markalarının mağazaları var. Sadece Gucci'nin 9 butiği var. Sırada 42 marka Hong Kong pazarına girmek için izin bekliyor. Kadınlar için Louis Vuitton'un LVC yazılı çantasını takmak çok mühim, bir statü sembolü. Görebileceğiniz en mütevazı kadının gardırobunda da bu çantalardan hiç olmazsa bir tane varmış. Erkekler için de üst baş çok önemli, ama onlar için statü sembolü konyakmış. Dünyada adam başına en çok konyak tüketilen yer de burası. Markaların taklitlerinin de en yoğun tüketildiği yer burası. Pazarlarda aklınıza gelebilecek her marka birkaç milyon liraya yerlerde satılıyor. Satıcılar ister lüks ister sıradan yerler olsun son derece kibarlar. Hong Konglular da öyle! Adres sorduğunuzda elinizden tutup götürmeye kalkanlar dahi oluyor. Servis sektörünün bu kadar iyi işlediği bir yer olmadığı söyleniyor. Hong Konglular'ın en büyük sıkıntısı toprak. Küçük bir kara parçasından ibaret olan adada, mekanlar havadan ve denizden kazanılıyor. Dünyada metrekare başına düşen insan sayısının en kalabalık olduğu yer. KDV'nin olmadığı ülkede devletin gelirlerinin yüzde 40'i gelir vergisinden ama yüzde 30'u da, denizi doldurup sattığı topraklardan geliyor. Rivayet ediliyor ki; Hong Konglular "Denizin altında olan ama denizaltı olmayan, uçan ama uçak olmayan, dört ayaklı olan ama sandalye olmayan her şeyi yiyorlar". Aslında rivayet sayılmaz, her şeyi yiyorlar, kurt dahil. Kurutulmuş balıklarla birlikte satılıyor. Deniyor ki; bütün Hong Konglular "Bu gece dışarıda, restoranda yiyelim" deseler hepsini alacak kadar restoran var.
AFYONA ALIŞMIŞLAR İngilizler afyonu bulana dek, Çin ile ticaretlerinde hep kayıpta olan tarafmış. Sonra afyonu bulunca işler tersine dönmüş. Çinliler afyona alışınca imparator hem halkı giderek uyuşur diye hem de para dışarı çıkıyor diye çok kızmış, İngiltere'den gelen 25 bin afyon kolisini imha etmiş. Bunun üzerine, İngilizler bastırıp Hong Kong'u almışlar. Bir asırdan fazla İngiliz egemenliğinde kalan ve Temmuz 97'de anavatana devredilen ama 50 yıl boyunca içişlerinde özerkliğini koruyacak olan Hong Kong'a bu sebeple "bir ülke iki yönetimli" deniyor. Çin'in işleri karıştırma ihtimalinden çekiniyor. Çin, "security low" diye çıkan bir yasayla pek çok şeyi denetime almaya kalkınca, Hong Konglular sokağa dökülmüş.
KUMARHANELER ŞEHRİ Macao deniz otobüsüyle Hong Kong'a bir saat mesafede, 440 yıl Portekizliler'in egemenliğinde kalmış bir eski sömürge ülkesi. Sokak adları Portekizce, "Praia Grande Avenida Do Almirante Lacerdo" diye geçiyor. Ama ne Çin'e ne Portekiz'e benziyor. Akdenizli gibi Çinliler yahut Çinli'ye benzeyen Akdenizliler görmeyi bekliyorsunuz. Bir yahut iki kişiye belki rastlıyorsunuz, ama tarihini bilmeseniz onların da nereden geldiğini çıkartamazsınız. Budizm ve Katoliklik iç içe yaşıyor. Kilometrekareye düşen kilise sayısının Vatikan'dan fazla olduğu söyleniyor. Ayrıca bir zamanlar Asya'da Katolik dininin merkeziymiş. Ama en mühim sıfatı kumarhaneler şehri olması. Bir adı da zaten "kumarhane cehennemi"! İçerde tek-tük turist de var, ama esasen Çin'den gelenler göze çarpıyor. Tipik kumarhane görüntüleri hakim ama müşterilerin içinde, evde camları silerken, birden ayakkabısını ayağına geçirip gelmiş, boğazından kesip burada harcadığı anlaşılan kadınlar da var.
JAMES BOND MACAO'DA Denilebilir ki; yeryüzünde bir yer, bu kadar kasvetli, bu kadar ağır, bu kadar sevimsiz olur. Üzerinize kara basan indiğini hissedeceğiniz, uyanmaya çalışıp, debeleneceğiniz bir yer. Ben dev gökdelenlerin arasından kötü adamlar çıkacak sandım. Üstelik bu hangi milletten olursa olsun hemen bütün turistlerin ortak kanaati. Elle tutulur, gözle görülür bir fenalık yok, işin kötüsü de bu zaten, fenalığı görmüyor, hissediyorsunuz. İnsanlar son derece asık suratlı, ne sorarsanız sorun hayatlarında ilk kez duymuş gibi bakıyorlar. Dünyanın en garip sorusunu sormuşsunuz gibi bakıyorlar, yahut derhal kafalarını çeviriyorlar. Binalar çirkin, bazı turistik kitaplarda sokakların sarmından bahsediliyor kesinlikle doğru değil. Ne kadar ısrarla gezinirseniz gezinin burada değil sarmı olan, sevimsiz olmayan bir yer bulmak imkansız. Zaten bütün bu ifadeler ve izlenimler yolu bu tarafa düşmüş bir Türk yahut birkaç turistin izlenimi değil, meğer hakikatin taa kendisiymiş. Mesela James Bond filmlerinin senaristi Ian Fleming, "Yeryüzünde ahlaken en bozulmuş yer burası" demiş. Pek çok film çevirdiği Macao için James Bond'un kendisi de 1959'da "Burası sahiden yeryüzünde görülmesi en az tavsiye edilebilecek yer" demiş. Bir misyoner üstelik daha ülkenin kumarla ilişkisi kurulmazdan asırlar önce 1700'li yıllarda "Macao'nun özelliklerini sıralamış; hırsızlık, ihanet, cinayet, günah, haram hepsi burada".
|
|
|
|
|
|
|
|
|