CHP'de "ertesi gün" hesabı
CHP'de yarın yapılacak 13'üncü Olağanüstü Kurultay'ın ilk ve ikinci gününe dönük hesaplar farklı. İlk günün hesabı Deniz Baykal'ın ilk turda genel başkan seçilip seçilemeyeceğine odaklı. Yani, 1253 delegeden 627'sinin oyunu alıp ilk turda Baykal'ın Genel Başkan olarak çıkıp çıkamayacağına... Baykal taraftarlarına bakılırsa işleri kolay; hesapları ise en az 750 delegenin oyunu ilk turda alacakları şeklinde. Bu görüş, sadece Baykal taraftarlarına hakim değil. "İktidara Yürüyüş Hareketi"nden kendisine oy vermeyeceğini söyleyen ve "ağabey formülü" ile çıkış yolu arayan muhaliflere kadar birçok kişi benzer düşüncede. Ancak, genel başkan seçiminin, ikinci, hatta üçüncü tura kalması ve dün itibarıyla sayısı üç olan muhalif adayların son turda tek adayda birleşmesi de ağırlıklı formül. Her ne kadar "siyaset cini" tecrübeli CHP'liler, Baykal'ın yeniden genel başkan seçilme olasılığını yüksek görüyor olsa da ilk turda seçimin bitmemesinin kendisi açısından "sıkıntı yaratacağını" da kabul etmeden geçemiyorlar. Özetle, herkes bir formül ortaya atıp, "tamam bu işi bitirdik" diye birbirini doldursa da "tek adayda birleşme formülü" arasa da, sonuçta Baykal'ın gücü kabul gören bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Durum böyle olunca bütün hesaplar da ertesi güne dönük yapılıyor. Yani, Parti Meclisi seçiminin yapılacağı pazar gününe...
Yakın çevre Daha önce de belirttiğimiz gibi Baykal'a en yakın isimler dahi blok liste ile Parti Meclisi'nin (PM) belirlenmesini istemiyor. Bunun yerine, isteyenin aday olup içinden delegenin tercih yaptığı çarşaf liste ile PM'nin seçilmesi konusunda ısrarlı davranıyorlar. İki hafta öncesine kadar blok liste konusunda kararlı görünen Baykal da bu konuda eski katılığını bir kenara bırakıp, "il başkanları ve örgüt buna karar verir" noktasına gelmiş bulunuyor. Kendisine oy vereceğini açıklayan birçok kişinin Baykal'dan değiştirmesini istediği "yakın çevre" dahi blok liste konusunda ısrarlı davranmıyor. Hatta, "Bizi ister aday gösterir, isterse göstermez, Genel Başkan'ın takdiridir. Zaten o konuda Genel Başkan'ın elini rahatlattık. Aday olup Parti Meclisi'ne girme gibi bir uğraşımız olmayacak" söylemini de açıkça dile getiriyorlar. Öyle gözüküyor ki, Kurultay'ın ikinci günündeki PM yarışı, birinci gündeki genel başkanlık mücadelesinden çok daha çekişmeli olacak. Bu konuda da parti içindeki klikler de dünden itibaren hazırlıklarını yapmaya başladı. Hedef ise Parti Meclisi'ne, oradan da yönetime girebilmek. İlginç olan Olağanüstü Kurultay'ın yapılma gerekçesi olan Disiplin Kurulu için aynı derecede bir çekişmenin olmaması.
Parti hiyerarşisi Genel Başkan'ın belirlemediği, muhaliflerin de içinde yer aldığı bir yönetim yapısı ile CHP daha dinamik bir hale gelebilir mi? Bu soruya geçmişte merhum Turan Güneş'in, dönemin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'le yaptığı bir tartışmadaki sözüne atıfta bulunarak yanıt veriliyor: "Partinin bir hukuki hiyerarşisi, bir de fiili hiyerarşisi vardır. Bunun ikisinin örtüşmesi lazım. Sokağa çıktığında insanların gelip elini sıkıp boynuna sarıldığı kişiler yönetimde yer almayıp, yüzünü dahi görmediği kişiler yönetime giriyorsa, ondan sonra 'Ne olacak CHP'nin hali Turan Hoca' denilmemeli..." Özetle Kurultay'a bir gün kala kulislerde sosyal demokrasinin Batı Avrupa'daki örneklerinde olduğu gibi CHP'de nasıl gelişeceği, parti politikasındaki tıkanıklıkların nasıl aşılacağından çok, koltuk savaşı yaşanıyor. Bu mücadelenin sonucunda partiyi daha iyi noktaya taşıyacak ekibin yönetime gelip gelmeyeceği konusu kimseyi ilgilendirmiyor. Sonbahardaki olağan kurultaya odaklı bir şekilde, "Ben yönetime gireyim de sonrası ne olursa olsun" anlayışı ön plana çıkıyor. CHP, "ben merkezli" yarıştan yine kurtulamıyor...
|