Paparazzilere yakalandım!
İste bu da başımıza geldi sevgili okuyucular! İşte şöhretin bedeli, işte zirvenin getirisi, işte sanatçılığın gerçek yüzü! Tahmin edebileceğiniz gibi, zaten sadece üç yıl önce televizyonda belirmiş bir insan ve vakitsizlikten ve Şesu'nun deyimiyle 'hiç haz etmediğimden', gece hayatında 'boy gösteremeyen' bir 'hanımefendi sanatçı' olarak, şimdiye kadar magazinciler için pek parlak bir malzeme değildim! Ancak bunu birebir yaşamak var ki, ne de olsa bir şöhretiz, insan inciniyor! Tabii magazin derken, benim bahsettiğim, 'damardan' paparazzi anları! Hani bir gece kulübünden çıkarken "Çekmeyin, çekmeyin kardeşim" nidalarıyla koşa koşa arabaya girme, arabanın hızla uzaklaşması, arkadan magazin muhabirlerinin bağıra bağıra soru sorması ve isminizle hitap etmesi... "Tuba, aşk mı arkadaşlık mı", "Çağla, alkollü müsün? Bize bir açıklama yapsana!" türünden durumlar! Hatta arabanın üzerine yatmalar, kapısını açmalar...
EKİPLE EĞLENMEYE GİTTİK Çarşamba gecesi efendim, birçok çarşamba gecesi gibi 'Avrupa Yakası' ekibi olarak birlikte diziyi seyretmişiz. Bir gülmeler, bir birbirini tebrik etmeler, birşeyler ki, sormayın. Kimdi bilmiyorum, birisi "Bir yere gidelim eğlenelim" dedi galiba. Sonra, her kalabalık ve organize olamayan toplulukta olduğu gibi "Birinin arkadaşı bilmemkim, bilmemneresi yeni açıldı, çok güzel dedi" telefonda ve biz, dizi isimleriyle, Aslı, Selin, Yaprak, Cem, Fatoş, Şesu, Tacettin ve Sertaç olarak, yanımıza yönetmen, yardımcı yönetmen, uygulayıcı yapımcı gibi, muhtelif kamera arkası ekibi de alarak, 'oraya' gittik. Yılın başında atv gecesinde de izlemişsinizdir. Biz dansçı bir ekibiz! Normal insanlar, sözgelimi lise arkadaşları, konken arkadaşları, askerlik arkadaşları, müzikli bir eğlence ortamına düştüklerinde, önce herkes oturur. Müzik coştukça, önce lütfen bir iki kişi kalkar. Ötekilere ısrar ederler. Onlar naz yapar. Ayaktakilerden fire verilir ve eğer havaya girilip dans edilecekse, bu en az birkaç saat alır. Biz öyle değiliz. Müzik çalmaya başladığı anda, kadın erkek herkes, kurulmuş gibi dans etmeye başlıyor! Bu insanlar nasıl aynı dizide bir araya gelmiş ve neden bu toplulukta herkes oyuncu ve kimse dansçı olmamış, o bir muamma! Yine öyle oldu. O 'falanca' mekana girer girmez dans etmeye başladık. Gayet de 'fanfinfon' bir yer. Etrafta Selin ve Kubilay'ın gerçeklerinden var ve hepsi sanki o amaçla oraya gelmişler gibi bizi seyrediyorlar! Arada gelip tebrik edenler, sohbete başlayanlar, rol isteyenler derken, dedik ki, "Geç oldu, çıkalım." İşte, o kadar şan şöhrete rağmen magazin için bir hiç olduğumu hissedeceğim dakikalar, o ara yaşandı! Dışarı çıktık, arabalar gelmiş. Kim kimle gitsin organizasyonu yapılırken, karşımızda, gerçekten nereden çıktığı belli olmayan, üç kamera, bir fotoğraf makinesi belirdi! Önce hafif bir panik yaşanıyor, paat diye suratınızda ışık patlayınca. Hatta o panikle, sanıyorum magazin programlarında seyrettiği sahnelerden de etkilenen, şoförüm ve asistanım Önder, bir kamerayı kapattı eliyle! Niye olduğunu bilmiyor ama içgüdüsel! "Önder, bırak, çeksin arkadaşlar" dediğim anda, paparazzilerin keyfi kaçtı! Yanımda Hale Caneroğlu, Evrim Akın ve Levent Üzümcü olmak suretiyle, hafif sırıtarak selam verdik. "İyi akşamlar, kolay gelsin" dememle birlikte, kameralar teker teker, sessizce kapandı ve şu ana kadar herhalde hiç yaşanmamış bir olay oldu: Paparazziler, biz arabaya binerken, tek kelime söylemeden arkalarını dönüp gittiler! Arkamızdan çıkan Bülent Polat'ı, Şenay Gürler'i bile beklemediler! Karanlıkta, geldikleri gibi yok oldular! Küsüp gitme değil ama ilgisizlikten gitme!
İKİNCİ KEZ BİLE ÇEKMEDİ! Bir soru, bir merak, bir şey... Hiiç! Halbuki onlar sorsa biz anlatacaktık, o denli iyi niyetliydik yani! "40. bölümümüz, evet içeride çok eğlendik" falan diye. O resim, ah o resim... O paparazzilerden fotoğraf çekeninin suratındaki hayalkırıklığı, ömrüm boyunca aklımdan çıkmayacak! Bir kare çekti yahu! Ya çıkmazsa diye korkup ikinci kere bile basmadı deklanşöre! Görünüyor ki, hayatımın hiçbir döneminde, şöhretimi devam ettirmek için magazinden bir yardım alamayacağım! Yine kaleme kuvvet, ne yapalım!
|