| |
Yolun yarısındayız artık
Üzerine bin bir mana yüklenmiş günlerin ağırlığı altında ezilirim. O günlerin adamı olamadım hiç. Bi yabanileşirim, ortadan toz olma güdüsü kulaklarımdan fışkırır. Bayram, yılbaşı, sevgililer günü, düğün, nişan, falanca yerin kurtuluşu... Liste bildiğiniz üzere uzun. Evliler buna bir de evlilik yıldönümünü eklesin, benim bilançomda, pasiflerde böyle bir gider yok. Halimden memnun muyum peki? Hayır, daha bir "ritüel adamı" olmak isterdim açıkçası. Ama gelin görün ki konu özel günler olduğunda ne özne olmaktan hoşlanıyorum ne de özneye hizmet eden bir nefer olmaktan... Hele kendine, mesela doğum gününde, Hz. İsa muamelesi yapıp ortalığı velveleye verenlerin yanından itina ile sıvışırım. Tamam iyi ki doğdun da uzatma hemşerim. Ancak geçenlerde kendi doğum günüm olunca36 bitmiştirşapkayı önüme koyup düşündüm. Yok ortalığı ben de velveleye vereyim cinsinden değil. Kimim, nerden geliyorum nereye gidiyorum, yolun yarısı mı, global ısınma kıçımızı yakacak mı, tüketim toplumunun bir bireyi olarak ruhumu nasıl temiz tutarım, bu yılı da sap mı geçiricem, Amerika İran'a dalarsa n'olur halimiz, CHP'ye ihtiyaç var mı, bana ihtiyaç var mı?.. Orta yaş krizi olarak da tanımlanan yukarıdaki sorgulama sonucunda yirmi yıl önce nasıl yaşıyorsam, şimdi de öyle yaşıyorum sonucuna vardım . Eeeee, bu ne demek diye soracak olursanız cevabım bilmiyorum olur. Büyüdün ama kabullenmiyorsun deyin, ne derseniz deyin, kendi hakkımda doğru ve kesin bir yargıya varma hakkımı şimdilik kendimde saklı tutup önümüzdeki yıllara iteliyorum. Ankara olsa, bendeki bu gelişmeleri kaygıyla izlerdi herhalde. Haşmet (Babaoğlu) Abim'in etkisinde kalmışım herhalde. Doğum günümün ilk saatlerine şehri arabayla gezerek başladım. Haşmet Abim gizem katar arabayla yaptığı yolculuklara. Misal evden, işe gitsin, Tac Mahal'a gitmiş gibi olur ve/veya hisseder. Yeter ki istesin . Ben beceremiyorum. Dört sap (ikisi önde, ikisi arkada olmak suretiyle) hiç gitmediğimiz yerlere gittik. Sonra sıkıldık, sonra eve döndük. Gerçi hava yağışlı ortam melankolikti ama havaya giremedik. Etkilendiğimiz tek şey Kadırga'daki "televizyon hastanesi" endüstrisiydi . Burada kişi başına iki adet televizyon hastanesi düşüyor. Bu tamircilerin eve para götürebilmeleri için tüm Kadırga sakinlerinin televizyonlarının günde üç kez bozulması gerekiyor, aksi taktirde toplu iflaslar başlar. Konuyu mercek altına alacağımı belirtmeliyim. Gece... O gece Sabah'ın yazarlar yemeği vardı. Doğum günümü de bu yemeğe tanjant kontenjanından bağlayınca keyfim yerine geldi açıkçası. Gerçek hayatta, doğum günümde Erdal Şafak, Mehmet Barlas, Umur Talu, Mehmet Altan, patronlarım ve amirlerim olmaz. Bu gurur verici bir an. Ama gene gerçek hayatta doğum günümde Savaş Ay akordeon çalıp, Nebil Özgentürk de şarkı söylemez. Bu global ısınma, volkanik patlama, sel tsunami gibi bir afet. Büyümeye olan tüm direncim bitti. Artık gerçekten bir ayağım çukurda, yaşlı biriyim.
|