32 saatte Almanya
Elin Amerikalısı, günün 24 saatini, 24 bölümlük diziye dönüştürdükten sonra, bizim Galatasaray'ın Eurocard lansmanı için çıktığımız 32 saatlik Almanya seferini tek yazı ile geçiştirmemiz ayıp kaçar. İlk yazıda, Schalke'nin stadını anlatmıştım. Sıra stat dışı yaşananlarda... Peşinen şunu söyleyeyim; Almanya artık Almanlar'a acı vatan. Kaldığımız otelin adı Nikko'ydu. Yani Japon ... Karşısındaki Asahi Hotel de Japonlar'ındı... Bindiğimiz taksinin şoförü Yunanlı'ydı... Şehirdeki en heybetli tabelanın üstünde ise şu yazılıydı: Harran Ovası Doy Doy Restaurant. Almanlar mı? Vallahi biz ortalıkta pek Alman göremedik. Maça Almanya Güzeli geldi. O da Türk'tü.
Basın ayrı otelde, futbolcular ayrı otelde kaldı... Ancak, 6 saatlik gidiş-dönüş uçağında herkes bir aradaydı... Futbolcular yolculukta ya DVD izledi, ya müzik dinledi, ya da kitap okudu. Bizim de dahil olduğumuz basın mensupları ise, sigara-viski eşliğinde sadece konuştu. Futbolculara cahil demeye pek meraklıyız ya, bu detayı o yüzden yazdım. (Konu uçak yolculuğundan açılmışken Galatasaray'ın anlaşmalı havayolu şirketi Freebird'ün sabırlı personeline teşekkür etmeden geçmeyelim.)
Hasan Şaş, gidiş sırasında kurbağalamada dünya rekoru kırdı. Nasıl mı oldu? Gayet basit... Uçak hafifçe sallandı. Uçak korkusu ile tanınan Hasan o sırada en arkadaydı... Yarı beline kadar eğildi. Koridorda ayakta duranları elleriyle sağa sola iterek kendini 5 saniyede kokpite attı. Görüntü, kurbağalama stil yüzen bir yüzücüye aitti. Tek eksik olan skorbordda "New World Record" yazmamasıydı.
Pasaport kontrolündeyiz. Alman görevli, sırada düzensiz durulmasına içerledi, işi yokuşa sürdü. Sadece Schengen Vizesi'ni değil, 7 düvelin vizesini tek tek kontrol etmeye başladı. Kuyrukta canı sıkılan futbolcu, (Bu bölümü futbolcunun izni olmaksızın yazdığım için ismini vermeyeceğim) bir anısını anlatmaya başladı. Futbolcunun sözleriyle aynen aktarıyorum: "Milli Takım ile yurtdışına çıkıyoruz. Önümde Fenerli Ümit Özat var. Elindeki pasaporta baktım. Topu topu 3-4 vizesi var. Dayanamadım: - Ne oğlum o, Somali vatandaşı pasaportu gibi. Bendeki pasaport çift defter... Bu pasaport Avrupa'da 70 maç yaptı. İşte Galatasaray'ın farkı bu. Bak Kaptan'a (Bülent), 100 yıllık Beşiktaş'tan fazla Avrupa maçı var..." (Bu olayın yaşandığı dönemde Bülent'in Beşiktaş'tan fazla maçı vardı. Bu sezonla birlikte manzara değişti. Beşiktaş birkaç maç farkla öne geçti.)
Bir başka futbolcu, dönüş uçağını beklerken ilginç bir olayı aktardı. Önemli bir maç öncesi, bir sponsor aramış... "Gol atarsan bizim terliğe koş. Sana helalinden bin dolar" demiş. Futbolcu golü atmış atmasına da, doğal olarak terliğe koşmamış... Belli ki öfkesi hala geçmemişti. Aynen şöyle diyordu: "Arkadaşlarım, taraftarım dururken terliğe koşacakmışım. Var mı böyle bir şey. Çok istiyorsan bastır 100 bin dolar reklamında oynat."
Almanya'ya indikten kısa süre sonra, telefona Turkcell'den mesaj geldi... "Hayırdır" diyerek baktım. "Brezilya'ya hoşgeldiniz. Büyükelçiliğimizin numarası şu..." yazıyordu. "Galiba aranan 10 numarayı da alıp Almanya'ya öyle geçeceğiz. Acaba ismi ne?" diyerek arkadaşlarla gülüştük. 5 dakika geçti geçmedi, ikinci mesaj: "İsrail'e hoşgeldiniz. Elçiliğimiz'in numarası şu..." Aklıma tek bir isim geldi: Revivo ... "Yoksa o da mı geri dönüyor" diye düşündüm. Turkcell üçüncü mesajda Almanya'yı tutturunca derin bir nefes aldım.
Cumartesi geceyarısını epey geçe İstanbul'a indik. Az ileride 3 futbolcu, onca yorgunluğun ardından hâlâ kahkaha atıyordu. Merak edip kimler diye baktım. Song, Tomas, Mondragon üçlüsünü gördüm... Bu adamlar galiba tuvalete bile beraber gidiyor. İlk kez bir arada oynayan üçlünün uyumu da, saha dışındaki bu keyifli birliktelikten geçiyor. Almanya yazısı da burada bitiyor. Auf wiedersehen ... Yani; hadi eyvallah!
|