Cezaevindeki sanatçı...
Kendini "bağımsız danışman ve öğretim görevlisi" olarak tanımlayan, aynı zamanda Kütahya Cezaevi'nin de "sosyal sorumluluk kapsamında fahri danışmanlığını" yapan Abdullah Bozgeyik yeni çıkan "Krizleri fırsata dönüştürmek" adlı kitabını verdikten sonra koltuğunun altında getirdiği kutudan da Kütahya Cezaevi'nde üretilmiş bir çini tabağını çıkartıp bana uzattı... Rengarenk bir ışık selini tutar gibi oldum...
Kütahya Cezaevi'ndeki anlayışa daha bir merakla eğildim... Koca bir fabrikaya dönüştüğü anlaşılan Kütahya Cezaevi'nin ürün kataloğunda, sadece mahkumların ürettiği olağanüstü güzel çinilerin tanıtımları yer almıyor, aradığım zihniyet de şöyle tanıtılıyordu: "Cezaevimiz, hem yönetim anlayışımız hem de iş rejimimiz, 'herhangi bir tehdit, baskıya maruz kalan bir bireyin herhangi bir yolla gelişme sağlamasının ihtimal dışı' olduğunun bilinciyle, cezaevi sınırlarını da aşan; iletişim ve bilgi çağında AB yolunda ilerleyen Türkiye'ye yakışır nitelikte bir bakış açısıyla şekillendirmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda mahkumlarımızın tahliye sonrası yaşamlarında kendine yeten yaşamlar kurabilmeleri, kişisel sorumluluk duygularının güçlendirilmesi ve sosyal faaliyetlere aktif katılımlarının sağlanması için gerekli maddi manevi altyapıyı oluşturabilmek amacıyla cezaevimizin bir eğitim ve üretim evi haline gelebilmesi için ciddi çaba sarf ediyoruz." Faaliyet kolları da bu tanıtım yazısının altında şöyle belirtilmekteydi: "Açık cezaevimiz kapsamında işyurtları adı altında konfeksiyon, çini, kundura, ahşap işçiliği atölyeleri ve ekmek fırınlarında ortalama 200 mahkuma değişik meslek gruplarında teori ve uygulama eğitimleri verilmektedir. Bu sayede mahkumlar hem meslek eğitimi almakta hem de üretime katılarak geçimlerini sağlamaktadırlar. Ülkemizin en çok üretim yapan cezaevlerinden birisi olarak sloganımız; üreten Türkiye, üreten cezaevi."
Bu tanıtım yazısının hayata geçirildiğini de, ürün kataloğunun arkasındaki satış gelirlerinden görüyordunuz. Kütahya Cezaevi'ndeki üretici mahkumların emekleri onlara önceki yıl bir-buçuk trilyona yakın bir kazanç getirmişti... 2004 yılında Ankara Zafer Çarşısı'ndaki çini satışlarından elde edilen gelir 100 milyara yakındı... Şimdi de gene Zafer Çarşısı'nda yeni açılan bir çini sergisi vardı.
Bunları okuduktan sonra, ben gene içinden ışık seli geçen kendi çinime döndüm... Bunu Kütahya Cezaevi'nde yatmakta olan Hüseyin Bulut'un 20 Nisan 2004 tarihinde ürettiğini gördüm. Çini tabakta cezaevlerinin ağır havası, onu üreten Hüseyin Bulut'un yaşam zorlukları kaybolmuş, onun yerine eski Çin hanedanlarının vazolarından yola çıkmış, Osmanlı Sarayları'nın minyatürlerinden esenlenerek günümüze ulaşmış desenlerdeki renkler almıştı...
Kütahya Cezaevi'ndeki uygulamanın farkı, cezaevini piyasa şartlarında çalışan bir fabrikaya dönüştürmüş olması... Bu yaklaşım, orayı meşguliyeti esas alan minik atölye anlayışından almış, daha kocaman boyutlu bir başarıya doğru götürmüş... Mahkumların yaratıcılığının teşviki, tahliye sonrasında bir mesleğin garanti edilmesi anlaşılan cezaevine de sükunet ve huzur getirmiş... İnsanların olanak tanındığında nasıl bir beceri sahibi olabileceğini, içinden ışık seli geçen çiniler üretebildiğini görüyorsunuz... Zaten birçok şirket de bunları değerlendirmeye başlamış...
Kütahya'daki başarının ardında, Cezaevi Müdürü Cengiz Gül, kendisi de Kütahyalı olan yardımcısı Deniz Gülsüm Kaya ve bunların tanıtımı için olağanüstü bir gayret sarf eden Abdullah Bozgeyik var... Tüm hapishaneleri "üreten cezaevleri" haline getirebiliriz... Kütahya örneği umudumu artırdı... Yeter ki Adalet Bakanlığı da bu işe böyle yaklaşsın... Cezaevlerindeki yaratıcıları keşfe çıksın...
|