Bir Noel Baba öyküsü
Antalya'dayım Genel Yayın Müdürümüz Ergun Babahan, dün ayrıntılarıyla yazdı, Sabah, "Akdeniz bölgesine özel, ulusal bir gazete" yapıyor artık. Sağolsunlar, Babahan ve Antalya Sabah'ın kaptanı Ünal Ersözlü, "çorbaya tuz" misali "İlk hedef Akdeniz'dir" dediler ve ekibe beni de davet ettiler. Zaman zaman Antalya'dan izlenimler yazmaya çalışacağım.. Antalya Valisi Alaattin Yüksel'i ziyaret ettik ayağımızın tozuyla. Kısa ama özlü ziyarette, Savaş Ay bir yandan, ben bir yandan Vali Bey'e soru yağdırıyoruz. Antalya'ya dair, turizmdir, göçtür, yoksulluktur, imar ve estetiktir, sokak çocuklarıdır, sivil toplum örgütleridir ve daha pek çok mesele gelip geçtikten sonra Yüksel, sözü "Noel Baba Vakfı"na getirdi. Bilmiyordum, doğrusu çok ilgimi çekti. Meğer, Aziz Nikola, namı diğer 'Noel Baba'nın mezarının bulunduğu Antalya Demre merkezli Noel Baba Vakfı'nın Belçika'da, hatta Kore'de de şubesi varmış. Demre nere, Kore nere! Ne hoş...
Tamam, turizm, daha çok "güneş ve deniz"dir belki ve Sunay Akın'ın deyimiyle "Bir an önce görünsün diye Akdeniz, Toroslar'da ağaçlar hep çocuk kalır" ama Hıristiyan alemi için elzem 'hac' mekânlarından biri olma özelliğine sahip 'Aziz Nikola Kilisesi'nin ve aynı yerdeki 'Noel Baba Mezarı'nın, daha muhteşem bir tanıtımı olmalı, üzerine daha düşünülmeli derim ben. Merak ya.. Vali Yüksel'den ayrıldıktan sonra soluğu Vakıf'ta aldım hemen. 10 yıldır ağırlıkla 'Noel Baba ile Dünya Barışı'na Çağrı Etkinlikleri' yapan Vakıf'ın çalışmalarını ve dertlerini (!) öğrenmek üzere. Ancak kendi adıma bir hatırlatma yapmam lazım burada. "İçinden Noel Baba geçen" bir yazım daha vardır benim. Hem de oldukça eski sayılır. 94 Mayıs'ı. SABAH'ın eki için pazar röportajları yapıyordum. Yolum Rumelihisarı'na düşmüştü.. Hava pırıl mı pırıl.. Bilenler bilir, Hisar'ın hemen yanında mantıcılar dizilir yaz akşamlarında. Daldım birine, açık masalardan birine kuruldum. Son derece şık giyimli, gün görüp geçirdiği her halinden belli, yaşlıca bir bey ilgilendi benimle. Sahibiymiş. İki gözlü dükkanda mantı ve antika satıyor. Birkaç dakika içinde hoş beş.. Adı Fedon'muş, Fransız orijinli ama yıllardır Türkiye'deymiş, T.C. vatandaşıymış, falan derken.. Bir de 'eski zaman gazetecilerinden biri' olduğunu öğrenince hepten meraklandım. Nefis hazırlanmış mantıyı bitirdikten sonra antika dükkanını gezeyim dedim de ne gördüm? Sahiden antikaymış! Yok, yok.. Fakat duvara asılı fofoğraflar hemen dikkatimi çekti. Bir de Hayat Dergisi küpürü. Mösyö Fedon, 1950'ler, 60'lar arasında Türkiye'nin dört bir yanını dolaşıp durduğu sırada Demre'den de geçmiş 'İşte Noel Baba mezarı' diye bir de röportaj yapmış. O röportaj, hem Avrupa dergilerinde hem de bizim yayınlarda büyük puntolarla yayınlanmış. 'Noel Baba mezarının Demre'de olduğunu Avrupa dergilerine anlatan ilk gazeteci benim' diyordu Mösyö Fedon. Röportajın ne kadar ilgi gördüğünü, o günden sonra bölgeye meraklılar dolduğunu falan da anlattıktan sonra.. "İşin peşini bıraktılar, doğrusu devlet ya da kim ilgilenmesi gerekiyorsa bu güzel imkanı kullanamadılar" diye dert yanıyordu.
Hem Mösyö Fedon'un kişisel hikâyesini hem de 'Noel Baba röportajını yapma macerası'nı anlatan yazım bir iki hafta sonra yayınlanmıştı bizde. Fakat, farkında olmadan 'kötülük' etmiştim Mösyö Fedon'a, birkaç zaman sonra dönemin 'geri kafalı' bir belediye başkanı, Fedon'un dükkânına zabıta göndermiş, uyduruk bir gerekçe sıkıştırarak, mührü basmıştı! Hatta kimi hakaretler de cabası, Noel baba senin neyine gibisinden! Böylece, hemen dibindeki mantıcılar işine devam ederken Fedon Bey'se, "Noel Baba mezarını dünya basınına yazmış olması"nın cezasını çekmişti. Aylar sonra yeniden uğradığımda oğlu karşıladı beni aynı yerde.. "Babam kahrından öldü!" diyordu Neyse, demem o ki, Vali Bey'le yaptığımız sohbette içinden cımbız gibi 'Noel Baba' bölümünü alıp çekmiş olmamın bir nedeni de, 'benim de içimde bir yerlerde kalan sızı' olsa gerektir! Şimdi, yazımızı toparlayalım. Baba Vakfı yöneticilerinin anlattıklarını özetleyelim: "Derdimiz dünyadan büyük" diyorlar. "Böyle bir imkanı bir başka ülke çok iyi kullanırdı ama biz yeterli desteği alamadığımız için ne yazık ki fırtına yaratamıyor, elimizdeki altın yumurtlayacak tavuğu göz göre göre ölüme terk ediyoruz" diye ekliyorlar. Kore'deki Vakfın kuruluş öyküsü ise ilgiye değer. Bir tesadüf Demre'ye gelen bir grup Koreli turist, 'Aziz Nikola Kilisesi ve Noel Baba Mezarı'nın görkemi karşısında çok etkileniyorlar ve ülkelerine döndüklerinde Vakıf'ın kilidini açıyorlar. Bizimkiler hayıflanıyor.. "Koreliler bizden daha çok imkâna ve bütçeye sahip, Demre'yi bizden daha iyi anlatıyorlar." Neyse sözün özü. Uygarlıklar beşiği Anadolu'da binbir hikaye gelip geçiyor, dünyaya selam çakılacak binbir "altın" tepside duruyor. Biz onu tutamıyoruz.
|