Barış Umutları
Ne yılbaşı gecesini sevdim ne de sabahını... Oh be!.. Bereket versin, şu yeni yıl geldi de, 2004'ün muhasebesiyle dolu ve birbirine benzeyen gazete sayfalarından, televizyon programlarından kurtulduk! Belleğimiz bütün bir ders yılı tembellik eden, sınava kısa bir süre kala çalışan öğrenciden farksız bir hale getiriliyor.
Yeni bir düğme!
Oh be!.. Bereket versin, şu yeni yıl geldi de, 2004'ün muhasebesiyle dolu ve birbirine benzeyen gazete sayfalarından, televizyon programlarından kurtulduk! Belleğimiz bütün bir ders yılı tembellik eden, sınava kısa bir süre kala çalışan öğrenciden farksız bir hale getiriliyor. Tüm yılımız çiftlik muhabbeti, kaynana dili, yeraltı babaları, yemek tarifi, zayıflama programlarıyla dolu televizyon karşısında geçip giderken, her nedense son haftada "İnsanlık" anımsanıyor; 2005'ten mutluluk ve Barış getirmesi isteniliyor. Talep Mithat Bereket'ten gelir de, nasıl kabul etmez insan!.. Bereket'in NTV'de yayınlanan "Pusula" adlı haber programının yıl sonu değerlendirmesini içeren bölümünün, hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğum Oyuncak Müzesi'nde çekilmesi isteğini severek kabul ettim. Mithat Bereket, çekimin bir gün süreceğini söylemiş olsa da, üç gün müzede yatıp kalktılar! Bunun nedeni, Pusula'nın kılı kırk yaran, son derece titiz çalışan bir ekip oluşudur; bendeniz bu gerçeğin tanığıyım bizzat. Mithat Bereket, 2004 yılında unutulmaması gereken olayları oyuncakların diliyle anlatmayı düşünecek kadar haberin kokusunu alan, onu yaratıcılığıyla donatan bir belgeselci, haberci... Neden mi oyuncak?.. Bu sorunun yanıtını Pusula'da şöyle verdi Bereket: "Oyuncak deyip geçmeyin. Oyuncaklar aslında hayatın kendisini anlatır. Her bir oyuncak, insanların belirli bir dönemde yaşadıklarını gösteren bir belgedir; çünkü oyuncaklar, yapıldıkları yılların değerlerini ya da kültürünü yansıtırlar. Bu yüzden, aynı zaman içinde oyuncaklar şekil değiştirebilirler ve bu oyuncaklarla büyüyen çocuklar, farkında olmadan yaşadıkları çağın gerçeklerini veya geçmişin olaylarını da öğenmiş olurlar... Kısacası, oyuncaklar, tarihin en önemli ve en sade belgeleridirler." 1930'lu yıllarda, savaşa giden oyuncak askerler kapış kapış satılıyor Almanya'da... 60'larda ise Dünya'da, Ay'a yolculuk yapan oyuncak uzay araçları en çok satanlar listesinde birinci sırayı alıyor... Yani, Mithat Bereket doğru söylüyor... Açılışını siz okurlarıma bu köşeden de duyuracağım Oyuncak Müzesi'nin giriş katında, çocukların kendi yaptıkları oyuncakların sergileneceği bir bölüm var. Burada, el yapımı bir bez bebek Anadolu kadınının dramını simgeliyor. Bu bez bebek, tek kişilik gösterimi sahnelemek için gittiğim Ankara'da Sevim Büyükkapcı adlı okurum tarafından verildi bana. Oyuncak okurumun annesi Fatma Karaşin'e ait... Daha doğrusu öykü 1928 yılında başlıyor... O yıl, Isparta'nın Yalvaç ilçesine bağlı Çetince Köyü'nde "Fatma" adlı bir kız çocuğu dünyaya açar gözlerini. Yoksul olan ailede baba ölünce, annesi, Fatma'yı, Konya eşrafından bir aileye evlatlık olarak vermek zorunda kalır. Dört yaşında yuvasından kopan çocuk okula gönderilmese de, kendi gayretiyle okuma ve yazmayı öğrenir. Fatma, 16 yaşına geldiğinde bir bakırcı çırağıyla evlendirilir ve kocasını ilk kez de evlendiği gün görür!.. 7 kızı olur Fatma'nın... Anlaşamadığı kocasından ayrılarak, çocuklarına bakabilmek için fabrikada işçilik yapar; yetmez, evlere temizliğe gider... 7 kızını da asla oyuncaksız bırakmaz Fatma Hanım; onlara oyuncak alacak parası olmasa da bez bebekler yapar... Anadolu kadınının tüm acılarını gizleyecek renklerle donatılmış bez bebekler!.. Fatma Hanım, son bez bebeği torununun çocuğuna diker!.. Ve, 23 Temmuz 2003 yılında aramızdan ayrılan Fatma Hanım'ın kızlarına, torunlarına yaptığı onca bez bebekten geriye yalnızca, Oyuncak Müzesi'nde görebileceğiniz, gözleri düğmeli, nazarlıklı bir bez bebek kalır. Ne zaman bir keman sesi duysa, gözleri dolar Sevim Büyükkapcı'nın; çünkü, annesi Fatma Hanım'ın, ilkokulu bile okuyamayan Anadolu kadını Fatma Hanım'ın hayattaki tek zevki keman dinlemekmiş!.. Sizi bilmem; ama ben ne yılbaşı gecelerini sevebildim, ne de sabahlarını... Siz bu yazıyı okurken, bilin ki ben, müzemin odalarında, nice olayın tanığı olan oyuncaklarımın arasında oturuyor ve büyük olasılıkla Fatma Hanım'ın bez bebeğini bir oyuncak beşikte sallarken olacağım... Aklımdan da, Amerikan edebiyatının karetenli şairlerinden Carol Feeman'ın şu dizeleri geçecek: Yılbaşı sabahı ben Herkesten önce kalkıp giyinmeden tahta döşemelerde koşarak doğruca ön odaya gittim, büyükannemi geçen yılki bez bebeğime yeni bir düğme dikerken görmek için. Bir Japon atasözü der ki: "Sağlam bir oyuncak ötekilerini kırmaya yarar..." 2004 yılında "sağlam" ülkeler ötekileri işgal etti, incitti, kırdı... 2005 yılından ne mi istiyorum?.. Bir tek şey: İnsanlığın barış umutları "Bush"a çıkmasın!...
Sunay Akın
|