Norveç'te Şükür'lük tartışma
En hakiki dinci ve laikçi medyamızla yerine göre dinci, yerine göre laikçi olan medyamız Rahşan hanımın 'dinimiz elden gidiyor' diye yakınmasını tartışırken, -daha doğrusu mahkum ederken- Norveç'te tam da Hakan Şükür'lük bir mesele gündemi işgal etmiş bulunuyor. UEFA'nın internet sitesini meşgul edecek kadar alevli tartışmanın özü şu: - Futbol takımının başarısı için Allah'tan yardım istemek caiz midir? Norveç'te galiba laiklik elden gidiyor. Hani bizde de sık sık laiklik elden giderdi ya. Özellikle milli futbolcu Hakan Şükür ve arkadaşları cuma namazına gittikleri için sadece laiklik değil neredeyse Türkiye Cumhuriyeti yıkılırdı ya, öyle! Üstelik Norveç'te durum daha da vahim! Düşünün, Rosenborg ile Valerenga arasındaki şampiyonluk mücadelesi için taraftar rahipler kiliselerinde vaazda bulunuyor ve başarı duası yaptırıyor. Bir Allah'ın kulu çıkıp da orada futbol takımı için dua etmenin laikliğe aykırı olduğunu söylemiyor! Daha da beteri, tam aksine, laikliğe değil de Allah'ın hukukuna aykırı olduğunu söylüyorlar! Mesela Profesör Jacob Jervell'e göre takımın kazanması için dua etmek Tanrı'ya saygısızlık ve hatta hakarettir! Çıldırmış bu Norveçli'ler!! Rahip Einar Gelius vaazında diyor ki: - Valerenga insanlarımıza şevk verip yardım etmiştir. Her şey iyi gitmektedir. Bunun için Allah'a şükretmeliyiz. Bir başka kilisede ise papaz Lars Sperre karşı tarafa çalışıyor: - Rosenborg şampiyonluk yolunda zorlu bir mücadele veriyor. Mücadele edenin duaya ihtiyacı vardır!
Bir an, Türkiye'de şampiyonluk mücadelesi veren bir takımın başarılı olmak için mesela mevlit okuttuğunu düşünelim. Nice balta kesmez laikçi, kınamadan aşağılamaya kadar her türlü sert tepkiyi sergilemez mi? Fakat şimdi bir denge var çok Şükür! Mevcut iktidarın hışmına uğrama ihtimalini çok önemsedikleri için şimdi her zamankinden mutedil laik kesilen dünkü 28 Şubat şahini medya bülbülleri artık şiddetli tepki vermiyor, aksine onaylayıcı beyanlarda bulunuyorlar. Eh, doğa kanunudur; at sahibine göre kişner, yorumcu dediğin de Efendi Sermaye kamçılarına göre dörtnala veya tırıs gider.
Norveç'te bir kısım kilise sakinleri olayın bir başka boyutunu daha düşünüyorlar. Acaba Tanrı böyle durumlarda ne yapar? İki tarafın rahipleri de aynı dinden. Birinin duasını kabul etse ötekini reddetmiş olacak. Maç için dua ederek Tanrı'nın bu işe karışmasını istemek, O'na adaletsizlik ısmarlamak olmaz mı? Buradan derin vadilere girmek mümkün. İnananların ilah anlayışı, böyle tartışmalarda biraz daha açıklık kazanır. İlahınızın evrende bazı işleri kendi akışına veya birilerinin bağımsız tasarrufuna bıraktığını mı düşünürsünüz, yoksa zerreden küreye her bir iş ve oluşla muhakkak ilgilendiğini mi? Fikrimce, Rosenborg ve Valerenga için dua ettiren papazların ilah anlayışı bugünkü pek çok Müslümanınkinden ileri ve hatta daha İslami. Çünkü dua en yüce ibadet. Dua, istemek ve davet etmek olduğuna göre, aczin ve çaresizliğin en dolaysız ilanıdır. Dua eden kişi, ilahlık davasındaki benliğini aşan, böylece Allah'a en fazla yaklaşan kişidir. Ayrıca dua, gelişmiş insanın birincil özelliği olan tevazuun içselleşmesidir. Hatırlayalım: Fatih Terim üst üste dört şampiyonluğun geldiği yıllarda, takım sıkıştıkça kulübede dua eder, bu yüzden bazı üstatlarımızca kınanırdı. Oysa bu anlar Terim'in güçlü benliğini aştığı, imparator değil sade insan olmanın saflığını yaşadığı demlerdir. Aynı Terim İtalya dönüşü ise adeta her salise 'imparator olduğu duygusu' ile yatıp kalktığı için, en azından görünürde dua etmedi. O kadar imparatordu ki, artık başarmak için duaya muhtaç değil miydi? Dua ettiği yıllarda rakip taraftarlarca dahi sevilen biriydi, ikinci deneyinde ise kendi taraftarlarının bile kızdığı, hatta nefret ettiği adam oldu. Dua bitti, zaten görüntüsüne pek yakıştıramadığı tevazu demleri de tarihe karıştı. Şükür ki laikçi lanetleri ortalığı kasıp kavurmadan bu duygu ve düşünceleri dile getirme imkanı bulduk. Sebep olan Rosenborg'lu ve Valerenga'lı papazlara teşekkürler..
|