Çöplükten çıkan fotoğraf...
Yıllardır emek vermeye çalıştığım işlerden olsa gerek... Belge, görüntü, fotoğraf üzerine bir arşiv kıyımı vuku bulduğunda kelimelere kıyamam... Film ya da kitapların yakılmasından, görüntü ya da fotoğrafların çöpe atılmasından söz eden haberleri okuduğumda da satırlara cimri davranamam... Öfkemi paylaşr, dile gelmesi gereken ne varsa karalamaya çalışırım... Çünkü, önümüze hap gibi konulmuş (yutun ve inanın!) "resmi tarih"e, yani geçmişimize dair onca kaygı varken, bir dolu palavra gelip geçerken... Tarihe tanıklık eden her türlü kaydın değeri; "geçmişin ayrıntılarında dolaşanlar" için tarifle mümkün değildir...
Ne yazık ki görüntü ve fotoğraf hafızası harap edilmiş bir toplumuz biz... "Göz tanıkları"nı, yani geçmişte yaşanan kimi kıyımları gören- bilen insanları dinlediğinizde yüreğiniz karalar bağlar, şaşar kalırsınız... Kayıt, kuyut, fotoğraf ve belgelere ilişkin, dilden dile gelen "kayıtsızlık-ilgisizlik" örneklerini öğrendiğinizde ve tabii ki ayan beyan, yani "suçüstü" durumları hatırladığınızdaysa gözünüzden yaş gelir... Bir de yasakçılığımız, sansürcülüğümüz, muzur yasalarımız sonucu kimi katiamlar vardır ki evlere şenlik! Neler var neler... Güleriz ağlanacak halimize.
Sıralayalım mı? * Mesela, Osmanlı arşivlerini Bulgar'lara hurda kağıt(!) niyetine sattığımızı bilir misiniz? * Peki, 60'lar, 70'lerin tek kanallı dönemlerinde, pek çok edebiyatçımız ve sanatçımızın görüntü kasetleri üzerine "yurttan sesler korosu" kaydedildiği hiç aklınıza gelir mi... * Üzerinde yıllarca çalışılan, "devlet destekli" büyük bütçelere çekilen "Yorgun Savaşçı" filminin, 12 Eylül darbesi sırasında, bir kibrit darbesiyle(!) yakıldığını hatırlatsam ne dersiniz? * Büyük ozanlarımızdan, "aşmız, Veysel'imiz"in, 1952'de başrolde oynadığı tek sinema eseri olan Karanlık Dünya filminin... "Filmde konu edilen buğdaylar sararmış gözüküyor böylece, tarımımız kötüleniyor" gerekçesiyle yasaklanıp tozlu raflarda çürümeye terkedildiğini ve tabii ki çürüdüğü için de hiçbir zaman gösterim imkanı bulamadığını nasıl izah edebiliriz.. *1960'larda, binlerce Türk filmi negatifinin, güya, koruma altına alınıp saklandığı Sütlüce Deposu'nda ilgisizlik ve gaflet sonucu çıkan yangında kül olduğunu ve o filmlerin de yangınla birlikte uçup gittiğini, tek bir karesinin dahi bugüne kalmadığını şu satırlara eklesem... * İlk sinemacılarımızdan Sedat Simavi'nin, aralarında Pence, Alemdar Vakası'nın da olduğu yedi filminin Bakanlık depolarına hurda niyetine atıldığını kaçımız biliriz... * Taksim meydanlarında, Kızılay merkezlerinde "ibret olsun" diye yakılan kitaplar daha dün gibi aklımızda... * Peki ya, Sultanahmet'te, şimdiki Adliye Binası'nın yerinde elli yıl önceye kadar, bir Doğu Roma yapısı bulunduğunu, o güzelim iki bin yıllık yapının yıkılıp, yerine malum Adliye'nin inşaa edildiğini sanırım çok az ki- şi hatırlar.. * Haa.. Biz, bir de "Türk Sineması 90 Yaşnda" der dururuz ve ilk film olarak da "Ayastefanos'ın Yıkılışı" belge filmini kayda geçiririz.. Ama "ilk film"imizden tek bir kare dahi yoktur. Rus'ların, İstanbul'u işgali sırasında yaptırdıkları "şehitlik" olan Ayastefanos'u yıkıp yerle bir etmişiz ama tuhaf ki "yıkılış" sırasında çekilen filmi de yakmışız! Savaş ko- şullarında "şehitlik" yıkılabilir, diyebiliriz de.. Filminden ne korkarız ki be kardeşlik! Şimdi, gelelim "çöpten çıkan üstteki fotoğraf"ın öyküsüne.. Şu ana kadar "arşiv kıyımı"na ilişkin sıraladığımız örnekler vardı ya.. Bu fotoğraf da onlardan biri işte... Düşünebiliyor musunuz, benim araştırmacı, sinemacı ve maziye sevdalı dostum Necip Sarıcı, "Ayastefanos'un Yıkılışı"nı anlatan bu fotoğraf ve daha yüzlerce fotoğrafı, "çöp kamyonu"ndan çekip almış... Osmanlı-Cumhuriyet kuşağının usta fotoğrafçısı Ali Enis Oza'nın cam-negatif arşivi, geçenlerde çöp tarlalarına, kargalara malzeme olacakken bi tesadüf kurtarılıyor yani... (Belli ki ne Oza'nın yakınları, ne de elden ele alanlar, böylesine değerli bir arşivi yüreğinde hissetmemiş..) Böylece, "Ayastefanos Abidesi"nin 90 yıl önce çekilen tek kare fotoğrafı da filminin akibetine, yani "niyazi"liğe uğramamış!
|